Birleşmiş Milletler, Türkiye ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın girişimleriyle 15 Mart 2022 tarihinde aldığı bir kararla 15 Mart gününü İslamofobi ile mücadele uluslararası günü olarak ilan etti.

15 Mart gününün seçilme nedeni ise Yeni Zelanda’nın Christchurch şehrindeki İslamofobik terör saldırılarının yıl dönümü olması.

Bu terör saldırısının da gösterdiği gibi İslamofobinin çok ağır sonuçları olabiliyor.

Yani sanılanın aksine İslamofobi Müslümanlara karşı duyulan basit ön yargılar, yanlış algılar ve nefret söylemlerini içeren basit bir nefret türü değildir.

İslamofobi en kısa tanımıyla bir kültürel ırkçılık türüdür.

Bu kültürel ırkçılığın Müslümanlara karşı nefret söylemleri, nefret suçları, toplumsal hayatın her alanında ayrımcılık, dinî pratikleri yasaklayan yasalar, terör saldırıları, etnik temizlik ve soykırım gibi geniş bir yelpazede sonuçları olmaktadır.

İslamofobi durduk yerde, Müslümanların yanlışlarından ya da kendilerini yeterince anlatamamalarından yükselmemektedir.

Aksine İslamofobi bugün Batılı elitler eliyle oldukça sistematik bir şekilde oluşturulan İslamofobi endüstrisi vasıtasıyla dünyaya yayılmaktadır.

İnşa edilen bu korku sayesinde Batılılar İslam dünyası üzerinde kurdukları tahakkümlerini, sömürülerini ve müdahalelerini meşrulaştırmaktadırlar.

Diğer taraftan bu korku kullanılarak Batı’da yaşayan Müslüman azınlıkların asimile edilmesi için dizayn edilen yasal düzenlemeler meşrulaştırılmaktadır.

Dünyanın egemenleri tarafından kullanılan bir aparat olan İslamofobi ile mücadele etmenin basit ya da sihirli bir formülü yok.

Ama her şeyden önce sorunu doğru tanımlamamız ve anlamamız önem arz etmektedir.

Bundan dolayı İslamofobi kavramı ile ilgili tartışmaları aşmamız gerekmektedir.

Zira önemli olan kavramın kendisi değil, kavramı nasıl tanımladığımızdır.

İslamofobi kavramını Müslümanlara karşı duyulan basit bir ön yargı ve yanlış anlamalar olarak tanımlarsak o zaman çözüm olarak da Müslümanların kendilerini dünyaya daha iyi anlatmaları gerektiği ve İslamiyet’in barış dini olduğu ile ilgili savunmacı bir söylem ortaya çıkmaktadır.

Hâlbuki bu kavramı Müslüman karşıtı ırkçılık olarak tanımlarsak bugün dünyada Müslümanların şiddet, terör ve geri kalmışlıkla özdeşleştirilmesinin temelinde çok planlı bir siyasi proje yattığını görürüz.

Böylece karşı karşıya olduğumuz ırkçılığı ve çifte standardı sorgulama imkânı bulmuş oluruz.