2023 yılında Orta Doğu siyasetini etkileyen en önemli gelişmelerin başında şüphesiz Şubat 2022’de başlayan Rusya’nın Ukrayna'ya karşı başlattığı savaş geliyor. Nitekim bu çatışma sadece Ukrayna, Avrupa ve Rusya'nın güvenliğini değil aynı zamanda Orta Doğu'nun güvenliğini, bölgesel güç dengelerini ve enerji tedarikini doğrudan etkiledi. Ayrıca savaş tahıl başta olmak üzere küresel tedarik zincirindeki önemli hammaddelerin ticaretini, stratejik su yolları ve ticaret güzergahlarının güvenliğini ve bölgesel aktörlerin pozisyonlarını yeniden şekillendirdi. Bu anlamda Orta Doğu’daki birçok aktör Batı’ya meydan okuyan aktörlerle yakınlaşma süreçlerini hızlandırdı. Diğer bir ifade ile Ukrayna savaşı Ortadoğu’daki ittifak tercihlerinin geleneksel kodlar üzerinden şekillenmediğini gösterdi. Örneğin, Körfez ülkeleri Rusya ile Batı arasında tercih yapmaya zorlandıkları Rusya-Ukrayna savaşında takip ettikleri dengeli politika ile Batı-Rusya arasında orta yollu bir pozisyon aldı. Bu durum gerek uluslararası sistemin gerekse Orta Doğu alt bölgesel sisteminin çok kutupluluğa doğru evirildiğini, Körfez dahil birçok Batı müttefikinin stratejik otonomi arayışında olduğunu ve dış politikada dengeli bağımlılık-aktör çeşitlendirme politikalarını takip ettiğini gösteriyor.
Normalleşme ve çatışma
Türkiye, Suriye ve Fas’taki depremler ve Libya’daki sel felaketiyle doğal afetlerle sarsılan Orta Doğu’da 2020’nin sonunda başlayan bölgesel normalleşme 2023 yılında devam etti. Bu normalleşme süreçleri Türkiye, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, Katar, İsrail gibi ülkeler arasında cereyan ederken en önemli normalleşme hamlesi 10 Mart'ta Çin’in ev sahipliğinde gerçekleşti. Pekin’de 4 saat süren görüşmelerin ardından İran ve Suudi Arabistan arasında diplomatik ilişkiler yeniden tesis edildi. Söz konusu normalleşmenin Çin’in arabuluculuğunda gerçekleşmesi Orta Doğu’daki güç dengelerinin değiştiği şeklinde yorumlandı. Nitekim Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Orta Doğu’da düzen kurucu rol oynadığı anlatısı, İran-Suudi Arabistan normalleşmesinin Pekin arabuluculuğunda gerçekleşmesi ile sarsıldı. Bölgesel rekabet ve gerilimin azaltılması açısından kritik öneme haiz bu gelişme çatışma ortamını sonlandıramadı.
2023’te bölgesel çatışmalar açısından birkaç nokta öne çıkıyor. 2019’da Ömer el-Beşir’in devrim-darbe süreciyle iktidardan düşürüldüğü Sudan’da, Nisan 2023 itibarıyla orduyla Hızlı Destek Kuvvetleri arasındaki çatışmalar nisan ayı itibarıyla şiddetlendi. Başkent Hartum başta olmak üzere Sudan’ın birçok şehrinde devam eden çatışmalar, sivillerin yaşam alanlarını kısıtlamanın yanında Orta Doğu ve Afrika jeopolitiğinde istikrarsızlığın sürmesine neden oldu. Benzer şekilde Irak, Suriye, Yemen, Libya gibi alanlarda da düşük yoğunlukta da olsa çatışmalar devam etti. Bölgesel çatışmalarda 7 Ekim sonrası İsrail-Hamas arasındaki çatışmalar ön plana çıktı. Binyamin Netanyahu’nun başbakanlığında aşırı sağcı radikal İsrail hükümetinin kurulması Filistin’deki hak ihlallerinin artmasıyla sonuçlanmıştı. İsrail'in Mescid-i Aksa baskınları, Batı Şeria’daki yerleşimci politikasının şiddetlenmesi, Filistinli sivil ölümlerini artırması, İsrail ile normalleşme süreçlerinde gerilimi artırdı. İsrail’in işgaline tepki olarak 7 Ekim sabahı Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları tarafından Aksa Tufanı operasyonu başlatıldı. İsrail, başta Gazze'de olmak üzere birçok sivili hedef alarak Filistin halkına yönelik katliam ve soykırım boyutuna varan politikalar izledi. Söz konusu çatışmalar sonrası Filistin, dünyanın ana gündem maddesi oldu.
2024 senaryoları
Orta Doğu’yu 2024’te bekleyen senaryoların birçoğu Gazze’de yaşananların nereye doğru evrileceğiyle ilgili. Bu anlamda İsrail işgalinin veya Hamas direnişinin Gazze’de ne ölçüde başarılı olacağı çatışmanın bölgesel ölçeğe yayılıp yayılmayacağını etkiler. İsrail Hamas’a karşı üstünlük elde eder, Hizbullah-Haşdi Şabi-Ensarullah gibi İran destekli milisler ve İran sürece dahil olursa bölge, sadece bölgesel bir savaşa değil bir dünya savaşına sürüklenebilir. Aşırı sağcıların ve Siyonistlerin 7 Ekim sonrası temelde planladıkları senaryo ABD ile İran arasında çatışma başlatıp, 3. Dünya Savaşı'na giden süreci ateşlemekti.
Bunun aksine bölgesel barış senaryosu da mevcut. Bu senaryoda İsrail, Gazze’den hezimetle çıkar, askerleri geri çeker, Abdullah el-Bergusi, Mervan el-Bergusi, Ahmed Saadat gibi isimlerin dahil olduğu esir takası anlaşması kabul edilir, Filistin’de seçimler yapılır. Bu senaryoda Gazze ile Batı Şeria’yı seçimleri kazanan partinin veya ekibin yönetmesi ve Filistin’in toprak bütünlüğünün sağlanması; dolayısıyla İsrail sorunun ortadan kaldırılması söz konusu olabilir. Fakat gelinen noktada gerek İsrail gerekse ABD’nin bu sürece sıcak bakmadığı, kısa vadede bu senaryonun hayata geçirilmesinin önünde birçok engel olduğu ifade edilebilir.
Gazze’deki sürece bağlı olarak bölgesel çatışma alanlarındaki yoğunluğun azalması veya artması beklenebilir. İran destekli aktörlerin Filistin Kurtuluş Savaşı’na dahil olma ihtimali Yemen, Suriye, Irak gibi noktalardaki güç dengelerini doğrudan etkiler. Benzer şekilde Türkiye’nin terörle mücadelesi bağlamında Irak ve Suriye’deki operasyonları 2024’ün önemli gündem maddesi olarak not edilebilir. Gerek Türkiye’nin terörle mücadelesi bağlamında Suriye ve Irak’taki terör örgütü PKK/PYD unsurları ile mücadelesi gerekse Orta Doğu’daki başta Gazze olmak üzere bölgesel meseleleri etkileyecek son unsur küresel aktörlerin alacağı pozisyonla ilintilidir. Bu anlamda Mısır, Tunus, Cezayir, Irak, Sudan başta olmak üzere potansiyel popüler halk hareketleri ve çatışma alanlarına yönelik ABD, Çin, Rusya ve AB gibi aktörlerin benimseyeceği tutum, bölgesel güç dengelerini değiştirebilir. Söz konusu durum başta ABD’deki 2024 başkanlık seçimleri olmak üzere birden çok unsurun etkisi altında ve dolayısıyla muhtelif projeksiyonları da beraberinde getiriyor.