DEMET İLCE / MUHABİR

6 Şubat Depremlerinde Türkiye'de en az 50 bin 783 kişi yaşamını kaybetti. Yapılan bir çalışmada ülkede 4,8 milyon çocuğun depremden etkilendiği ortaya çıktı. Türkiye'de her 5 çocuktan 1'i depremden psikolojik, fiziksel ya da sosyal olarak etkilendi. Depremden etkilenen çocukların yanı sıra, yaşıtlarının ölümünü gören, izleyen çocuklarda da deprem ve ölüm korkusu gelişti. Asrın felaketinin çocuklar üzerinde bıraktığı etkileri, deprem travması sonrası çocuklara nasıl davranılması gerektiğini Çocuk Gelişim Uzmanı Ayşenur Bekaroğlu Diriliş Postası’na anlattı…

DEPREM ÇOCUKLARI NASIL ETKİLEDİ?

“Deprem konusu yetişkinlerde de çocuklarda da ortak kaygı konusu. Doğal afetler yaşımız kaç olursa olsun bizi tedirgin eden, kaygılandıran bir konudur. Çünkü beklenmediktir.” Diyen Bekaroğlu, depremden kaynaklı güvenlik arayışında olduğumuzu belirtti ve bu süreçten kriz yönetiminin önemine şöyle dikkat çekti:

“Sürecin yönünü belirleyen en temel şey yetişkinlerin kriz yönetimi becerisidir. Yetişkinlerin çocuklarını ne kadar gerçeklik algısı ile büyüttükleri önemli. Yetişkinler çocuklarını gerçeklik algısından uzak, pembe bulutlarda ve hayal dünyasında büyütüyorsa gerçeklikten fazla uzak tuttukları çocukları, risk çemberine girme ihtimali yüksek çocuk olurlar.  Deprem, herkeste iz bırakan bir sorun olmasına rağmen, bazı çocuklarda travmatik, bazı çocuklarda kötü anı olarak etkiledi.”

“DEPREM YAŞAYAN HER ÇOCUK TRAVMA OLMUŞ ANLAMINA GELMEZ”

Deprem yaşayan her çocuğun travma olduğu anlamına gelmediğini ifade eden Bekaroğlu, “Gerçeklik algısı göreceyse, anne babasıyla iletişimi kopuksa, bu çocuğun depremden travmatik olarak çıkması daha olağandır.” dedi.

Bundan dolayı günlük hayatta çocuğu yetiştirirken, olabildiğince gerçeklikten kopmayacak şekilde yetiştirmemiz gerektiğini söyleyen Bekaroğlu, gerçeklik algısı ile büyüyen çocukların travmadan etkilenme olasılığını şu şekilde anlattı:

“Çocuğa gerçekçi bilgiler vermeliyiz. Özellikle yeni dönem için bu önemlidir. Çocuk yetiştirirken sadece mutlu ya da iyi duygular var gibi davranılıyor, olumsuz ya da kötü duyguları yok gibi sayıyoruz. Aslında bunlar da bir duygudur. Çocuklar büyüyüp yetişirken her duyguyu deneyimlemiş olması her duyguyu tanışıp her duyguyu anlayabiliyor, fark edebiliyor olması önemli. Ama bu olumsuz duyguları dışlayıp sadece olumlu duygular odağında bir çocuk yetiştiriliyorsa, böyle bir doğal afet yaşandığında bu çocukların travmatik olma şekli, tüm duyguları tanıyarak büyüyen çocuktan çok daha yüksek seviyede olacak demektir.”

“ÇOCUKLAR İÇİN ÇOK DAHA YIKICI BİR SÜREÇTİR”

Deprem konusunda sadece çocukların değil yetişkinleri de güvensiz ve kaygılı hissettiğini söyleyen Bekaroğlu, çocuğu, hem yetişkinin güvensizliğini ve korkularını aldığını em de yaşadığı anın korkularını ve kaygılarını taşıdığını dile getirdi. Çocuklar için bu sürecin daha yıkıcı olduğunu belirten Bekaroğlu, şöyle devam etti:

“Erken çocukluk dönemi ve ilkokul çağı çocukları fazla etki altındadır. Ortalama 4-12 yaş arası çocuk grubu, bu süreçten çok daha fazla etkilenir. Çünkü gerçeklik algıları yeni başlamaktadır, hem de algılarının çok daha üzerinde bir gerçeklik yaşamış olurlar. Evde bir bardağın kırılması bile büyük konuyken, içinde güvende olduğu, öğretilen bir alanın komple yıkılması,  çok daha sarsıcı bir eylem olur. Her şekilde bu süreci yetişkinin nasıl yönettiği önemli. Günün sonunda yetişkin sakinliğini koruyabilirse çocuk buradan beslenecektir. Yetişkinler bu esnekliğe ulaşabilirse çocuklarda travmayı pek de konuşuyor kalmayız. Ölüm ve kayıp kendi başına bir yas konusudur. Kendi başına zor bir konudur. Önlenebilir risklerden dolayı kayıp vermek, çok daha öfkeye sebep olan bir konudur. Çünkü bu deprem önlenebilirdi. İhmalden kaynaklandı.”

“SÜRECE ÇOCUKLAR DA DAHİL EDİLMELİ”

Her sürecin kendi içinde bir duygu evresi illa ki var. İnsanlar yasını da tutacak, ağlayacak, üzülecek ama yeni bir hayat kurmaya çalışacaklar. Bunlar asla kolay şeyler değil. İlla ki duygular hükmünü alacak. Tabanda gerçeklik varsa süreç zordur ama imkansız değildir. Baş edilmeyecek seviyede değildir. Mutlaka bu süreçler yaşanırken çocuk da dahil edilmeli. Üzülüyorsak çocuktan kaçarak değil, hayatımızı yeniden kuruyorsak asla çocuğumuzu dışarda tutarak kurmamalıyız. Çocuk da bu sürecin bir parçası olarak yaşamalı ki yaşadığı yıkımın onarımında kendi tuğla taşlarını koya koya kendini tamir edebilsin. Birlikten güç doğar. Aileler çocuklarla güç birliği yapabilirse ve çocuğu ötelemeden onu da sürece dahil edebilirse hem yaralar beraber daha hızlı sarılır hem de bu süreci çok daha güçlü atlatabilirler. Böyle bir süreçten çıkan aileler önceye nazaran çok daha güçlü olarak hayatlarına devam edebilirler.

“DEPREM HABERLERİ ANKSİYETE GELİŞTİREBİLİR”

Deprem felaketinde medyanın da etkisine değinen Bekaroğlu, “depremi yaşamayan çocuk yeterince deprem haberlerine maruz kalırsa depremi yaşayanlar kadar etkilenebilir.” dedi.

Fazla ajite eden haberler ve medya ile depremi yaşayanın yaralarını sarıp hızlıca iyileşebilmesi için aksiyon alabilmek yerine, sağlıklı olanları da aynı yere sürüklemiş olacağımıza parmak basan Bekaroğlu, “Ekran maruziyeti, hem yetişkinler hem çocuklar için çok önemli. Günün sonunda anksiyete geliştirmesine sebep olabilir.” diye ekledi.

“FAZLA KAYGI ANKSİYETEYE NEDEN OLUR”

“Anksiyetenin tabanında kaygılar vardır. Kaygıdan besleniriz. Hafif düzeyde kaygı, bizi hayatta tutan, çalışmaya teşvik eden, yönlendiren şeydir. Kaygısız insan bir sorundur. Olması gerekenin çok üstünde var olan kaygı, kişide anksiyeteye sebep olur.”  diyen Bekaroğlu, anksiyetenin nasıl ortaya çıktığını şöyle anlattı:

“Kişinin günlük hayatını idame ettirebilmesinin bile önüne geçebilecek düzeyde bir kaygı seviyesi varsa anksiyete dediğimiz kişilik öne çıkmaya başlar. Bu da yaşaması çok zor bir duygu durum halidir. Bu kişilerde bir süre sonra gerçeklikten kopmaya gidecek derecede kaygı ve anksiyete görülür ve  günlük hayatını bile yaşayamayacak hale gelebilir.”

Bekaroğlu, 6 Şubat depreminde olduğu gibi bu süreçlerden çıkan çocukların geleceklerine yön verecek en temel problemin kaygı ve anksiyete durumu olduğunu belirtti.

“OBSESYONLAR GÖZLEMLENEBİLİR”

Deprem sonrası çocukların yaşadığı güvensizlik ile birlikte geliştirebilecekleri rahatsızlıklara Bekaroğlu, şöyle değindi:

“Çocuklar, kaygı bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, güven problemleri yaşar ve öğrenme aşamasında olduğu için bu güveni genele yayar. Hiçbir insana güvenemez ve kendini güvensiz hisseder. Dış dünyaya güvensizlik kendine güvensizliği de getirir. Obsesyonlar kendini gösterir. Bunun temelinde güven bozukluğu ve kaygılar vardır. Bu süreçlerin sağlıklı yönetilememesi, ilerleyen yaşlarda takıntılara, OKB ve güven bozukluklarına neden olabilir. “

“KİŞİLERİN YARASINI DEŞMEMELİYİZ”

Uzman isim, deprem travması yaşayan kişiler ile nasıl iletişim kurmamız gerektiğini şu sözlerle aktardı:

“Travmalardan birincil derecede etkilenen kişilerle temastayken, olumsuz anılarını görüyor olabiliriz. “O günler zor muydu, nasıldı, neler yaptın?” gibi kişilerin yarasına basacak soru ve konuşmalardan kaçınmak gerekir. Kişi yaşanan felaketle ilgili konuşmak isterse sohbet edilebilir, fakat biz o konuyu durduk yere açarak kişinin yarasını deşmemeliyiz. Hassas davranılması ve hızlı bir şekilde hayatının normalleştirilmesi gerekir. Bu, yaşanılan gerçekleri yok saymak anlamına gelmez. Ama yaşanılan gerçeklerin yasını tutarken, sürekli orada kalınırsa hayata devam etmek zorlaşır. Pek çok kişinin depresyon, intihar veya öngörülemeyecek risklerin kapısını açacak anlamına gelir.”

Oyuncu Yeşim Salkım'dan CHP'li belediyelere tepki Oyuncu Yeşim Salkım'dan CHP'li belediyelere tepki
Muhabir: Demet İlce