100. yaşında Türkiye: Güçlü, etkili ve adil ara bulucu

Abone Ol

29 Ekim 2023 itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti 100 yaşını doldurdu. Artık asırlık bir ülkeyiz.

Her ne kadar büyük bir imparatorluğun bakiyesi olsak da nihayetinde 1923’den beri kendimize yeni bir tarih yazmaya başladık. Bu yeni tarih yazımı kapsamında doğrudan veya dolaylı olarak pek çok badire atlattık. Bunların bir kısmının üstesinden gelirken bazılarının olumsuz etkilerini uzun dönem yaşamak durumunda kaldık.

Dünya savaşı, ekonomik buhranlar, bölgesel çatışmalar, kurulan paktlar ve kutuplaşmalar; Soğuk Savaş, örülen ve yıkılan duvarlar, gerçekleşen ve gerçekleşemeyen darbeler, tutulmayan sözler, bir türlü üye olunamayan birlikler, askerî ambargolar, eksen kayması suçlamaları, raydan çıkartma çabaları, toplumsal fay hatlarını tetiklemeler ( Türk-Kürt, Sünni-Alevi veya seküler-dindar), terörle terbiye ettirme gayretleri (Asala, PKK-PYD-YPG, FETÖ, DHKP-C, DEAŞ), mülteci akınları, sınırımızda kurulmak istenen terör devleti, vurulan gemimiz (TCG Muavenet), yüksek enflasyon, döviz kuru çalkalanmaları, havada uçuşan anayasa kitapçıkları, devalüasyonlar, ekonomik krizler, 367’ciler, başörtüsünü silah görenler, öldürülen mühendislerimiz, mevzu sadece ağaç değilciler, CAATSA yaptırımları, depremler, salgınlar ve daha bir sürü olumsuz şeyi yaşadık şimdiye kadar.

Peki, bu kadar musibetin yanında hiç mi güzel şey olmadı? Olmaz mı?

Misal; Çok Maksatlı Amfibi Çıkarma gemisi (TCG Anadolu), MİLGEM’in ilk gemisi (TCG İstanbul), millî 5. nesil taarruz uçağı (KAAN), insansız savaş uçağı (Kızılelma), yerli ve millî SİHA’lar (Bayraktar TB-2, Akıncı, Anka, Aksungur, Karayel), millî hava savunma sistemi (SİPER), Karadeniz’de keşfedilen doğal gaz, Doğu Anadolu’da keşfedilen petrol, nükleer enerji (AKKUYU), yerli otomobil (Togg), ilk millî uydumuzun uzaya gönderilmesi (İMECE), millî aşı (TÜRKOVAC), dünyadaki en prestijli havalimanı (İGA), millî taarruz helikopteri (ATAK), millî muhabere tankı (ALTAY), yeni köprüler (1915 Çanakkale, Yavuz Sultan Selim, Osman Gazi, 15 Temmuz Şehitler), denizaltı tüp geçitler (Marmaray, Avrasya Tüneli), yeni otoyollar, yeni tren yolları ve hızlı trenler (YHT), barajlar, boru hatları (Türk Akım, Mavi Akım, TANAP, BTC, Musul-Kerkük-Ceyhan) ve daha saymakla bitmeyecek pek çok şeyi başardı Türkiye.

Eğitimde, sağlıkta, teknolojide, sanayide, turizmde ve ticarette yaptığı muazzam yatırımlarla yeni yüzyıla hazırlandı Türkiye. Özellikle savunma sanayisinde yapılan atılımlar meyvesini vermeye başlayınca ülkemizin ayakları daha sağlam yere basmaya başladı. Verilmeyen silahların daha iyisi yapıldı, kısıtlı ve kontrollü teknoloji transferinin yerine özgün yazılımlar ve tasarımlar icra edildi. Siz boşuna uğraşmayın, biz daha ucuza satarız yalanlarına kanmayıp; pahalı da olsa millî ve yerli üretime ağırlık verildi, ithal ürün yerine ikame ürünler tercih edildi ve dışa bağımlılık peyderpey azaltıldı.

Bugün Türkiye ticaret yolları üzerindeki stratejik konumu ve sahip olduğu; insan kaynağı ve bilgi birikimi, ileri teknoloji ve yüksek üretim kapasitesi ile sadece kendi ihtiyaçlarını karşılamakla kalmayıp aynı zamanda pek çok ürün kaleminde en önde gelen üretici ve satıcılardan biri olmayı başarmıştır. Bu sayede yıllık ihracatını 250 milyar doların ve kişi başına düşen millî gelirini de tekrar 10 bin doların üzerine çıkarmıştır.

Ekonomisi büyüyen Türkiye’nin savunması da güçlenmiş ve bu durum ülkemizin uluslararası örgütler ve/veya kurumlardaki etkisini de artırmıştır. Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Konseyi, AGİT, Türk Devletleri Teşkilatı, İslam İşbirliği Teşkilatı, G-20, D-8, OECD gibi kuruluşların kurucu üyesi olan Türkiye; Dünya Bankası, IMF ve Dünya Ticaret Örgütüne de üyedir. Bunların yanı sıra Şangay İşbirliği Örgütü ile ASEAN’da diyalog ortağı olan Türkiye, yükselen yıldız BRICS’e de üye olma hedefindedir.

Türkiye gücünü ve etkisini son zamanlarda yaşanan bölgesel ve küresel sorunların çözümlenmesinde kullanmak için gerektiğinde inisiyatif almaktan çekinmemiştir. Bu kapsamda Rusya-Ukrayna savaşında ortaya koyduğu ara buluculuk girişimleri sayesinde; “tahıl koridoru” ve “esir takası” anlaşmalarının kotarılmalarını sağlamıştır.

Kolombiya’dan Filipinler’e kadar geniş bir coğrafyada başarılı ara buluculuk girişimlerinde bulurken İsrail-Suriye, İsrail- Filistin ve Azerbaycan-Ermenistan arasındaki sorunların çözümlenmesi için de katkı vermek istemiş ancak taraflardan bazılarının verdiği sözleri tutmaması nedeniyle başarılı olamamıştır.

Balkanlar’daki anlaşmazlıkların çözümlenmesi hususunda da en çok aranan ülke olan Türkiye, en son Kosova ile Sırbistan arasında artan gerilimin azaltılmasında da çok etkili olmuştur.

Türkiye’nin, dünyanın herhangi bir yerinde anlaşmazlık veya çatışmada ara bulucu olarak görülmesinde yükselen gücünün yanı sıra, ülkemize duyulan saygı ve güven de çok belirleyici olmaktadır. Çünkü Türkiye muhataplarına asla yalan söylememiş, tutamayacağı sözler vermemiştir. Bilakis mümkün mertebe tarafsız kalıp hakkaniyetli davranarak dürüst ve güvenilir bir ara bulucu olduğunu ispat etmiştir.

Türkiye, tıpkı Rusya-Ukrayna savaşında olduğu gibi her iki tarafla da görüşüp, konuşabilen bir aktör olarak İsrail ile Filistin arasında 1948’den beri devam eden çatışmanın da sonlandırılması için samimiyetle çaba sarf etmektedir.

Türkiye, tek taraflı bir plan olduğu ve Filistinlilerin haklarını yok saydığı için, Trump’ın ekibi tarafından kotarılan sözde “Yüzyılın Planına” karşı çıkmış ve nihayetinde bu proje tarihin tozlu sayfalarında yerini almıştır. En rasyonel ve adil çözüm olarak Birleşmiş Milletler tarafından yürütülmekte olan “İki Devletli Çözüm Planını” desteklediğini açıklayan Türkiye, tarafları da bu plana ikna edebilmek için elinden geleni yapmış ve yapmaya devam etmektedir.

Hamas’ın 7 Ekim tarihindeki Aksa Tufanı saldırısından sonra İsrail’in intikam almak için başlattığı Demir Kılıçlar operasyonu kapsamında, Gazze’ye yönelik saldırılarının sonlandırılması konusunda da inisiyatif almak isteyen Türkiye, maalesef İsrail ve ABD’nin olumsuz tavrıyla karşılaşmış ve ısrarla bu sürecin dışında tutulmak istenmiştir.

Krizin başından beri gerek Dışişleri Bakanı Fidan gerekse de Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından bölgesel ve küresel aktörler nezdinde yürütülen yoğun diplomasiyle, öncelikle insani ateşkesin sağlanmasına gayret eden Türkiye’nin bu çabaları hem İsrail hem de ABD tarafından kabul görmemiştir.

İsrail ateşkesi kabul etmek yerine Batılı yöneticilerden aldığı koşulsuz destekten de istifade ederek Gazze’de bir katliama imza atmıştır. Binlerce masum Filistinli sivili katleden İsrail, savaş hukukundan da uzaklaşarak büyük savaş suçlarına imza atmıştır. 

Hâl böyle olunca Türkiye için geriye başka seçenek kalmamış; diğer bazı bölge ülkeleri veya Batılı ülkeler gibi ikiyüzlülük yapmamış ve İsrail’in yüzüne savaş suçlusu olduğunu haykırmıştır. Hem de İsrail ile yakın dönemde yeniden başlayan normalleşme sürecinin sonlanması ihtimaline rağmen…

Türkiye, İsrailli siyasetçilerin son dönemde bu yöndeki açıklamalarına karşın çatışmayı bir din savaşı hâline dönüştürmek istememektedir. Aksine sahada işlenen savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçların müsebbibi olan kişileri tespit ederek ilgili mahkemelerde yargılanması için gayret edeceğini beyan etmiştir.

Dolayısıyla çatışmanın sonlandırılması için ara buluculuğu istenmeyen Türkiye’nin, İsrail’in sürdürdüğü katliama daha fazla seyirci kalması beklenemeyeceğinden, İsrail’in caydırılması için böyle bir tedbire başvurması da olağan karşılanmalıdır. 

Türkiye bu hususta en kısa süre içerisinde gerekli adımları atacak ve başta Uluslararası Ceza Mahkemesi olmak üzere ilgili tüm kuruluşları harekete geçirecektir.

Cumhurbaşkanımızın konuşmalarından sonra, UCM savcısı Ahmed Kerim Han’ın bölgedeki koşulları yerinde görmek için Refah Sınır Kapısı’na gittiği öğrenilmiştir. Savcının burada gördüklerinin, İsrail’in işlediği savaş suçlarının sorumluları hakkındaki yargılama sürecini başlatması ve bir an önce bunların cezalandırıldığını görmek dileğiyle.

Bu vesileyle cumhuriyetimizin 100. yılını tekrar kutluyor ve devletimizin ilelebet payidar kalmasını diliyorum.