"Açık alan kandırmacası: Sigara yasağına delik açan bu düzen artık durdurulmalı"

Abone Ol

Türkiye yıllar önce çok doğru bir adım attı:
Sigara yasağı.
İnsan sağlığını korumak için, toplum sağlığını öncelemek için, gelecek nesilleri dumandan, nikotinden, bağımlılıktan korumak için…

Ve bu yasak yıllarca başarıyla uygulandı.
Dünyaya örnek olduk.
Kafeler, restoranlar bu yasaya uydu; vatandaş rahat bir nefes aldı.

Ama bugün?
Kandırılıyoruz.
Göz göre göre yasa deliniyor.
Ve kimse “dur” demiyor.
**
Yasada ne yazıyor?
“Üstü açılabilir alanlarda sigara içilebilir.”

Yasanın ruhu çok açık:
Mevsimlik, geçici, hareketli, doğal hava akımının olduğu alanlar.
Yani bir nevi bahçe ortamı.

Peki işletmeler ne yapıyor?

Üstü sözde açılabilir,
Yanlar komple kapalı,
Camla, pleksiyle, tenteyle tamamen çevrilmiş,
Isıtıcılarla “fırına” çevrilmiş alanlara
“burası açık alan” diyorlar!

Bu yerler artık mekan değil,
İnsan sağlığını hiçe sayan kapalı sigara odaları.

İşletmeler bunu açıkça istismar ediyor.
Devlet görüyor.
Belediyeler görüyor.
Denetim ekipleri görüyor.
Vatandaş görüyor.

Ama hiç kimse hiçbir şey yapmıyor.

Bu sadece bir ihlal değil; halk sağlığına karşı bir sabotajdır

Sigara içmek bireysel tercihtir diyebilirsiniz.
Ama kapalı mekanda içilen sigaranın zararı bireysel değildir.
Çocuğa, hamileye, garsona, yemek dağıtan çalışana gider.
Kronik hastaya, astımlıya, yaşlıya gider.
Kıyafete siner, mekâna siner, topluma siner.

“Üstü açılır” bahanesiyle yapılan bu hile
toplum sağlığına yönelmiş sistematik bir tehdittir.

Bu sadece bir yönetmelik ihlali değildir;
Yasanın ruhuna saldırıdır.

Neden kimse müdahale etmiyor?

Bu sorunun cevabı basit ama acı:
“Alıştık.”
İnsanlar dumandan rahatsız olmasına rağmen ses çıkarmıyor.
İşletmeler müşteri kaybetmemek için yasayı eğip büküyor.
Denetçiler “kimseyi kızdırmayalım” modunda.

Sonuç?
Türkiye’de sigara yasağı kağıt üzerinde mükemmel,
Gerçekte delik deşik.

Artık bu böyle gitmez: Sert tedbirler şart

Eğer gerçekten sigarasız toplum hedefimiz varsa,
Eğer gençleri, çocukları, çalışanları korumak istiyorsak,
Eğer bu ülkenin sağlığını önemsiyorsak:

- “Açık alan” tanımı yeniden yapılmalı.
Yanları kapalı hiçbir alana izin verilmemeli.

- Kapalı alanı açık alan gibi gösteren her işletmeye ağır ceza uygulanmalı.

- Denetimler göstermelik değil, düzenli ve sert olmalı.

- Sigara lobisi görünümlü işletme alışkanlığına son verilmeli.

Son söz: Bu yasağın arkasında durmazsak bedeli hepimize çıkar

Bu ülke çocuklarının ciğerlerinden önemli bir şey yok.
Kafe kurnazlığına kurban edilecek bir toplum sağlığı değiliz.

Artık bu “üstü açılır kapalı alan” tiyatrosuna bir son verilmeli.

Sigara yasağı yeniden, güçlü, kararlı ve tavizsiz bir şekilde uygulanmalı.

Çünkü mesele sadece bir tütün ürünü değil:
Bu, toplum sağlığını kirleten bir düzeni temizleme meselesidir.

////////////////////////////////////////
İŞTE KIZILAY TABELASININ GÖSTERDİKLERİ

İlk bakışta basit bir şey gibi görünüyor:
Bir yol tabelası, üzerine yapıştırılmış onlarca çıkartma, sprey boyayla karalanmış yön isimleri…
Altında da iki genç; biri tabelaya tutunmuş sallanıyor, diğeri poz veriyor.

Ama mesele basit değil.
Bu görüntü artık münferit bir fotoğraf değil, bir akım.
Her akşam aynı tabelanın önünde kuyruk oluyor; gençler, turistler, fenomen adayları fotoğraf çekmek için sıraya giriyor.

Peki neden?
Bir yol levhası nasıl oluyor da bir “mekân”a, bir “sahne”ye dönüşüyor?

1. “Bu da benim imzam” deme arayışı

Gençlik uzun zamandır kendine ait bir ifade alanı arıyor.
Mahalleler artık eski mahalle değil, şehirler artık eski şehir değil…
Büyük şehrin kalabalığında herkes birbirinin aynısı hissediyor.
O tabela ise sanki “buradaydım” deme imkânı veriyor.
Sosyal medyada görünür olmanın kestirme yolu hâline geliyor.

2. Kural tanımayan özgürlük hissi

O tabelaya tırmanmak, yasaklanmış değil ama “yapılması beklenmeyen” bir şey.
Gençler tam da bu gri alana bayılıyor.
Ne tamamen riskli;
ne de tamamen sıradan.
Tam kıvamında bir “minik başkaldırı”.
Bir anlamda: “Düzenin içinde bile kendi oyunumuzu kuruyoruz” mesajı.

3. Kentsel hafızanın doğal dönüşümü

Bir kentin hafızası sadece anıtlarla, parklarla oluşmaz.
Bazen bir duvar yazısı, bazen bir bank, bazen de böyle bir tabela…
Gençler bazen farkında bile olmadan şehrin sembollerini yeniden üretiyor.
Bu tabela Ankara’nın yeni “pop kültür nesnesi” oldu.

4. Hızlı tüketilen çağda “anı üretme” çabası

Bugünün gençliği fotoğrafı yaşamıyor;
önce fotoğrafı çekiyor, sonra anı yaşıyor.
Bu tabela da fonu hazır bir sahne sağlıyor.
Ne doğal, ne yapay…
Tam Instagram estetiğine göre.

5. Kaosun estetiği

Tabelanın üzeri karalanmış, stickerlarla dolu, boyalı…
Düzen yok, simetri yok.
Ama tam da bu karmaşa şehrin gerçekliğini yansıtıyor:
Gri, hızlı, yorucu bir yaşamın ortasında renkli bir patlama.
Gençler buna çekiliyor.
Bu onların dünyası: düzensiz ama enerjik.

Sonuç: Bir tabela, bir fotoğraf değil; bir ruh hali

Aslında bu akım bize çok net bir şey söylüyor:

Gençler kendi şehirlerinde kendilerine ait bir yer istiyor.
Kimsenin sahip çıkmadığı, kimsenin önemsemediği bir tabelayı bile
bir “toplanma alanı” hâline getirecek kadar güçlü bir ortak dil kurabiliyorlar.

Bu fotoğraf akımı;
şehirle bağ kurmanın, görünür olmanın, özgün olmanın ve kendi alanını yaratmanın modern bir hâli.

Ve belki de en önemlisi:

Gençlik, kentin en ilgisiz köşesine bile bir ruh üfleyecek kadar canlı.
Yeter ki biz o sesi duyalım.
/////////////////////
BU DA BENİM YÖN TABELAM..
ŞİLE

Bu fotoğrafı Şile tabelasının altında çektirdim çünkü Şile sadece bir yön değil, bir vaat…
Deniziyle çağıran, ormanıyla saran, İstanbul’un kaosundan bir adım uzağa saklanmış küçük bir cennet.

Şile’nin güzelliği tam da burada:
Hem deniz var, hem orman.
Bir yanın Karadeniz’in hırçınlığı,
öbür yanın yemyeşil bir sessizlik…
Aynı gün hem dalga sesi duyarsın, hem kuş sesi.

Ne şehre uzak, ne şehrin gürültüsüne yakın.
Tam kıvamında bir nefes alanı…
Dünya hızlandıkça insanın sığındığı yer.

O yüzden diyorum ki:
Herkes Şile’ye gelsin.
Bir tabelanın altında durup fotoğraf çekmek bile insana “iyi ki” dedirtiyor.