Adliye girişlerinde üst baş arama meselesi

Abone Ol

Hukuk Fakültesi son sınıftayken bir hocamız, hukukun farklı meslek dallarını daha yakından tanıtmak amacıyla her daldan tecrübeli isimleri dersimize davet etmişti.

Önce kentin Başsavcısı geldi. Savcı bey, mesleğinin zorluklarını bir bir anlattı. “Geceniz gündüzünüz yoktur” dedi ve anlattı: “Sabaha karşı saat 3’te bir telefon gelir, kalkıp olay mahalline gidersiniz. Sorar, soruşturursunuz. Kâh mağdurla kâh zanlıyla kâh onların yakınlarıyla doğrudan temas kurarsınız. Durmadan çalışıp iddianameyi hazırlar, mahkemeye teslim edersiniz. Hakim de oturur sizin sunduğunuz dosya üstünden karar verir. Bir davada esas yük bizdedir yani. En zor işi biz yapıyoruz.”

Ertesi haftaki konuğumuz, kentin ticaret mahkemelerinden birinin başkanıydı. Bir hakimdi yani. Hakim bey, özetle savcıların iddianameyi hazırlayıp davayı açmakla topu mahkemeye attıklarını ima etti ve anlattı: “Onlar delilleri toplarlar, ifadeleri yazarlar, dosyayı hazırlarlar. Asıl iş ondan sonra başlar. Biz bir günde şu kadar, bir haftada bu kadar davaya bakmakla yükümlüyüz. Bazen tek bir davada yüzlerce; hatta binlerce sayfa arasında gerçeği çıkarmak için didişip durursunuz. Karar aşamasında çıldıracak hale gelirsiniz. Ne savcılar ne de avukatlar böyle büyük bir yükün altındadır.”

Nihayet, sistem sacayağının son parçası olarak bir avukat, kentin Baro Başkanı geldi sonraki hafta. Açıkçası, kamu görevlileri olarak savcı ve hakimlerin işlerindeki riskleri düşünerek, bir nevi serbest meslek erbabı sayılan ve aldıkları/almadıkları sorumluluğa kıyasla maddi kazançları hakim-savcılarınkinden katbekat fazla olan avukatların ne diyeceğini çok merak ediyorduk. Baro Başkanı’nın konuşmasının özeti şuydu: “Bizim hukuk işinin Mareşallik rütbesi avukatlıktır. En büyük hakimler, yüksek yargı mensupları, efsanevi savcılar vs. bir gün emekli olurlar ve bütün bir tecrübeleriyle yollarına avukatlık yaparak devam ederler.”

Avukatlık mesleğinin zorluklarından bahsetmedi Baro Başkanı. Genel olarak da zaten mesleğin zorluklarından bahsedenler olarak hep avukatları tanıdım, baro başkanlarını ya da yöneticilerini değil. Söz baroların olduğunda mesela stajyer avukatların parasız pulsuz köle gibi çalıştırılmaları ya da taze avukatların icra müdürleriyle, kâtiplerle veya mübaşirlerle girmek durumunda kaldıkları anlaşılmaz diyalog gündeme gelmez hiç. Bir meslek kuruluşu temsilcisi olmasına rağmen “çığır açan” baro yöneticileri de mesleki (hatta hukuki) değil, siyasi alanda “çığır açmışlardır” hep. İş bu nedenle “Hakim ve savcılar aranmazken, avukatlar adliye girişlerinde üst baş aramasından geçsin mi geçmesin mi?” tartışmasında görüşüm şu aşamada, “Baro yöneticilerinin ve emeğe saygı göstermeyen avukatların üstü başı aransın, hakkı gözetenler ile stajyer ve taze avukatlarınki aranmasın” yönündedir!

Gerekirse sonraki aşamaları sonra konuşuruz.

YOLUMUZ MECLİS’E DÜŞTÜ

Muhterem hocam Nihat Nasır Bursa’dan, muhterem ağabeyim Eyüp Gökhan Özekin Uşak’tan, muhterem biraderim Mustafa Yahya Coşkun da İzmit’ten AK Parti Milletvekili Adayı oldular. Kendileriyle birlikte/kendilerinin izinde yol yürümekten şeref duyduğum hocam, ağabeyim ve biraderimle birlikte yolumuz bu sefer Meclis’e düştü yani. Cenâb-ı Allah hayırlı mübarek etsin, mahcup etmesin.