Aile her ne olursa olsun bir olmalı

Abone Ol

Zamanın hızla aktığı, ekranların hayatımızı kuşattığı, ilişkilerin yüzeyselleştiği bir çağdayız. Herkesin birbirine kolayca ulaştığı ama kimsenin kimseyi gerçekten anlamadığı, sabrın gitgide tükendiği, tahammülün zayıfladığı bir dönem bu. Ve bu hengâmenin ortasında, sarsılmaz olması gereken bir kurum var: Aile. Birçok mesele konuşuluyor. Adalet, ekonomi, siyaset, eğitim... Her biri ayrı ayrı önemli.

Ancak toplumun özü, hücresi, ilk okulu olan aile çatırdamaya başladığında, en sağlam sistemler bile ayakta duramaz. Çünkü bir milletin iç huzuru, evlerin içindeki sükûnetle başlar. Ailedeki bağ zayıfladığında, toplumun ruhu da zedelenir. Son zamanlarda basına yansıyan elim olaylar, yürekleri yakan çatışmalar, sadece bireylerin değil, bir toplumun aileyle olan bağını sorgulamasına sebep oluyor. Kimse kusursuz değil. Ne anne ne baba ne evlat…

Hepimiz eksikliklerle varız. Fakat eksiklerimizi örten şey sevgidir, sadakattir, bağışlamadır.

Aile, yalnızca mutlu günlerin değil; çatışmaların, kırgınlıkların, hataların da içinde yer aldığı bir yolculuktur.

Önemli olan, fırtınalar çıktığında gemiyi terk etmek değil; birlikte batmadan, zarar almadan limana ulaşabilmektir.

Kimi zaman anneyle kız, kimi zaman baba ile oğul, kimi zaman kardeşler arasında büyük kırılmalar yaşanabilir. Ama aile dediğin yer, kırgınlıkların onarıldığı, yaraların sarıldığı yerdir. Orası bir mahkeme değil, bir sığınaktır. Bu yüzden aile fertleri arasında yaşanan her şey, dışarıya taşmadan, çözüme kavuşmalıdır.

Bugün en temel eksikliğimiz belki de budur: Konuşmamak. Her şeyin çözümünü dışarıda aramak… Oysa aile içi meseleler evin içinde, kalbin dilinde, sabrın gölgesinde çözülebilir. Yeter ki iyi niyet olsun. Unutmamak gerekir ki, çocuklarımızın ruhu, bizim aile iklimimizde şekillenir. Anne babasının sürekli çatıştığı, soğuklaştığı, küs kaldığı bir ortamda büyüyen çocuk, hayata karşı ya güvensiz ya da öfkeli olur. Gelecekteki ilişkilerini de bu atmosfer üzerine kurar. Sevginin, saygının, anlayışın hâkim olmadığı bir evde büyüyen çocuğun dünyasında huzur değil, huzursuzluk çoğalır. Bu nedenle her kavga, sadece o ânın değil, geleceğin de çatısını sarsar. Aile olmak, sadece aynı soyadını taşımak değildir.

Aynı sofrada oturmak, aynı evi paylaşmak da yetmez. Aile olmak, aynı yaraya merhem olabilmek, aynı gözyaşını silebilmek, aynı dertte birleşebilmektir. Hayat bazen herkesi sınar. Ekonomik zorluklar, sağlık sorunları, travmalar, yanlış kararlar… Ama bu sınavlarda bizi ayakta tutan en büyük kuvvet, yanımızda sapasağlam duran bir aile olmuyor mu? Bugün nice aile, dışarıdan bakıldığında bir arada gözükse de içten içe dağılmış durumda. Sevgi yerini alışkanlığa, anlayış yerini hesaplaşmaya bırakmış. Oysa bir ailede kimin haklı olduğu değil, kimin daha çok emek verdiği konuşulmalıdır. Kimi zaman susmak, kimi zaman özür dilemek, kimi zaman ilk adımı atmak gerekebilir. Bütün bunlar zayıflık değil, aile olmanın asaletidir. Aile olmak, her gün birbirini sevmek değil, her güne yeniden başlamak demektir. Kırıldığın hâlde affetmek, yorulduğun hâlde beklemek, incindiğin hâlde sarılmaktır. Çünkü biliriz ki, dışarının fırtınası ne kadar şiddetli olursa olsun, içeride bir ocak yanıyorsa üşümeyiz. Ama o ocağı söndürürsek, hiçbir çatı bizi ısıtamaz.

Toplumu iyileştirmenin yolu aileyi onarmaktan geçer. Bu sadece bireylerin değil, devletin, sivil toplumun, medyanın da sorumluluğudur.

Aileyi güçlü tutan değerler zayıfladığında, geriye sadece resmî bağlar kalır. Oysa bizi insan yapan, vicdan yapan, sevmeyi ve bağışlamayı öğreten yer ailedir. Onun için her birey, ailesini korumayı bir vazife bilmeli. Zira aile dağılırsa, sadece bir ev yıkılmaz; bir nesil, bir gelecek yara alır. Her ne yaşanırsa yaşansın, her ne kadar zor olursa olsun, aile bir arada kalmalıdır. Kimi zaman birbirine küsen, kimi zaman ağlayan ama sonunda yine birbirine dönen bir yapı olarak… Çünkü nihayetinde dönecek başka yer yoktur. Kimi zaman anneye, kimi zaman babaya, kimi zaman kardeşe en çok ihtiyaç duyduğumuz anlarda, kapılarını açık tutan bir ev, hepimizin limanıdır. Zaman geçer, hatalar unutulur, acılar diner. Ama bir ailenin yokluğu, ömür boyu kalpte bir boşluk olarak kalır. O yüzden ne olursa olsun, birbirimizi yaralasak da, birbirimizden uzaklaşsak da, yeniden dönüp birbirimizin elinden tutmayı öğrenmeliyiz. Çünkü “aile” dediğimiz yer, insanın en çok düşüp en az yargılandığı yerdir. O sıcaklık kaybolduğunda, insan hayatın bütün rüzgârlarına karşı savunmasız kalır. Aile her ne olursa olsun bir olmalı. Çünkü başka hiçbir bağ, o sıcaklığı veremez.

Ve hiçbir yara, ailedeki gibi sarılamaz.