Amerika, hangi rüyanın ülkesi?

Abone Ol

Yıllarca rüyalar ülkesi olarak empoze edilen yeni kıta, dünyanın geri kalanı için hâlâ cazip görülmeye devam ediyor. Haber almanın kolaylaştığı günümüz dünyasında ise hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı ortada. 

Bugün Amerikalıların karşı karşıya olduğu büyük zorluklar var. Yaşanan pandemi, iklim değişikliği, ekonomik eşitsizlik, ırk ve cinsiyet adaletsizliği gibi meseleler ABD’de uluslararası dayanışma ve insani merhamet temelinde çözüm bekleyen sorunlar arasında.

Irkçılık ve militarizm paradigması

Amerika’da hâkim olan militarist "Ulusal güvenlik" anlayışı, ırkçılıkla dolu ve beyaz üstünlüğünü sürdürme eğiliminde devam ediyor. Irkçılık-Militarizm paradigması, büyük ölçüde kabul edilmemiş bir beyaz üstünlüğü doktrininden ve bunu sürdürmek için şiddet kullanma gerekliliğinden kaynaklanan, ABD politika yapıcıları ve halkı arasında paylaşılan bir dünyaya bakma biçimi. Bu paradigma, yurt içinde ve yurt dışında beyazların yaşamlarına diğerlerinden daha fazla değer veren, ırka dayalı katı bir hiyerarşi kurar. Toplumun bu düzenini garanti altına alacak en etkili mekanizma olarak da militarizmi benimser.

ABD'nin küresel askerî üstünlük arayışı, dün gibi bugün de yurt içinde ve yurt dışında özellikle beyaz olmayan insanlara büyük zarar veriyor. Bu bakış açısından kaynaklanan politikalar, ekonomik kaynakları bu çıkar doğrultusunda kullanıyor, siyasi sistemi yozlaştırıyor, yaşamları tehlikeye atıyor ve insanî prensiplere dayalı en temel ahlaki değerleri yıpratıyor. Mevcut eğilim; siyah ve diğer beyaz olmayan topluluklara karşı ayrımcılık yapan, onları güçsüzleştiren, ırklara saygısızlık eden, onları insanlıktan çıkaran ve üstelik gaddarca uygulanan bir sistemi idame ettiriyor. ABD'nin küresel askerî hâkimiyet arayışını sürdürmek, yalnızca diğer ülkelerin insanlarına ve dünyaya zarar vermekle kalmıyor, aynı zamanda Amerikalıların büyük çoğunluğunu daha az güvenli hâle getiriyor.

Statükoya devam

Irkçılık ve militarizm, ABD ekonomisinin derinlerine işlemiş durumda. Askerî-endüstriyel-hapishane kompleksine bağlı işlerin sayısı oldukça fazla. Bunlardan elde edilen şirket kârları ile petrol, gaz ve maden çıkarma endüstrileri gibi pek çok başka sektörün bu türden bir kârlılığa bağımlılığı söz konusu. Medya, düşünce kuruluşları ve üniversiteler; lobiciler ve Kongre gibi bütün bir yapı, mevcut sistemin karışıklığını son derece artırıyor. Irk temelinde zenginlik ve gelir uçurumları, gerileyen vergi sistemleri ve paranın siyasetteki zararlı etkisi var olan statükoyu devam ettiriyor.

Mitler ülkesi

Bir dizi temel mit, Amerika'nın savaş bağımlılığına ve siyah karşıtı ırkçılığına zemin hazırlıyor. Amerikan siyasi kültürü, geçmişten getirdiği günahları üzerine toplu bir hafıza kaybı sergilerken paradoksal olarak kendi ulusunun erdemlerini kutsama peşinde. Özellikle dış politika ve ulusal güvenlik alanında seçkinler; ABD'nin kölelik, soykırım ve emperyal genişlemesi ile ilgili tarih boyunca yol açtığı muazzam zararları görmezden geliyor, reddediyor ve rasyonalize ediyor. Zengin ve güçlü beyaz adamların dar görüşlü çıkarları, ABD’nin "Ulusal güvenlik çıkarları" olarak meşrulaştırılıyor. Bu paradigma, ABD toplumunda o kadar yaygın ki nesnel gerçek kılığına girerek çoğu Amerikalıyı ve liderlerini onun kökenleri ve amaçları konusunda körleştirdi.

Aktivistler iş başında

ABD’de yerleşik ırkçılık ve militarizm ile bunları yansıtan ve güçlendiren siyasi ve ekonomik yapıları ortadan kaldırmak üzere birlikte çalışmanın yeni yollarını arayan sivil toplum gönüllülerinin sayısı her geçen gün artıyor. ABD’de bu hegemonyaya karşı faaliyet yürüten aktivist yapılanmalar, durumun ciddiyeti üzerinden yaptıkları araştırmaları kamuoyu ile paylaşıyor. Bu STK’lar, mevcut problemi barışçıl ve demokratik bir şekilde ortadan kaldırmak adına ABD'nin dünyadaki rolüne dair ikna edici bir alternatif vizyon oluşturma gayretiyle hareket ediyorlar. Adalet, barış, eşitlik, haklar, haysiyet, paylaşılan zenginlik ve sürdürülebilirlik ilkelerine dayanan bu vizyonla ırkçılığı ve militarizmi reddetmek için tasarlanmış bir sistemi yeniden inşa etme hedefini önceliyorlar. Hak odaklı sivil toplum hareketlerinin ekseninde ırk ayrımı olmaksızın tüm insanların sosyal, politik, ekonomik ve fiziksel refahını desteklemek yer alıyor.

ABD’de “Rüyalar ülkesi” idealini geri getirecek sistemik değişimin, politikaları gözden geçiren küçük bir seçkinler grubu veya politik kişiler tarafından değil, güç dinamiklerini temelden değiştiren geniş taban hareketlerinden geleceğine inanılıyor. Ancak siyasete aktif katılımın sayıca az olduğu Amerika Birleşik Devletleri’nde bütüncül bir sistem değişikliğinin çok kolay olmadığı da hepimizin malumu. Karar vericilerin toplumdan gelecek reaksiyonu ne kadar dikkate alacaklarını 2024 seçimlerinde hep birlikte göreceğiz.