Babam ve ben…

Abone Ol

Cahit Sıtkı’nın çizdiği yolun yarısını geçmiş biri olarak ve yaşadığım kadar yaşamayacağımı tahmin ederek, bugüne kadarki ömrümde Ayasofya Müzesi’ne hiç gitmedim. Ayasofya’ya gitmeyişim bir tavırdı. Babamdan öğrenmiştim.

* * *

Babam; dile kolay 40 yıllık ‘gazetecilik’ tecrübesiyle, ufku açık birisiydi… Topkapı Sarayı’ndan, Yerebatan Sarnıcı’na, Galata Kulesi’nden Kızkulesi’ne, Arkeoloji Müzesi’nden Etnografya Müzesi’ne, Basın Müzesi’nden tarihi birçok mekân, anıt ve eserlerle daha küçük yaşlarda onun sayesinde tanıştım.

İlk tiyatro oyununu yine babamla, Beşiktaş’ta…

İlk sinema filmini babamla Vefa’da izledim.

İlk milli maç, ilk kulüp maçına da babam götürmüştü.

Gazetecilik mesleğimin avantajıyla Türkiye’nin yarısını, bazı şehirleri defalarca gördüm; pek çok Avrupa ülkesine gittim, kimisine birkaç defa… Tüm bunları, daha 5 yaşımda arşiv tozu yutmakla, matbaadan birkaç dakika önce çıkmış ıslak gazetenin mürekkep kokusunu almakla, ilham kaynağım babama borçluyum.

Ancak 86 yıldır ‘müze’ olarak korunan Ayasofya’ya hiç gitmedim. Ayasofya hiç şüphesiz ve her dönem Türkiye’nin “en değerli” yapısıydı. Buraya gitmeyişimin ise ibadet etmek üzere ayrılmış yapının cami hüviyetinden çıkarılarak ruhundan koparılmasıydı. Ecdadın başını secdeye koyduğu Ayasofya’ya ayakkabı ile basmanın bir ‘ihanet’ gibi gönlüme dokunmasıydı. Ayasofya’ya hiç gitmedim.

* * *

Ayasofya’nın yeniden cami olarak aslına döndürülmesiyle, Yunanistan’da bayrakların yarıya indirilmesi, Vatikan’da Papa’nın “İçim acıyor” demesi; tamamen siyasi saiklerle…

Katoliklerin Papası samimi olsaydı eğer; Ayasofya’nın bir müze değil de “kilise” olmasını istemesi gerekmez miydi? ‘Siyasi duruş’ olduğunu zaten açıklamıyor mu; Katolik ve Ortodoksların, Hıristiyanlar ile güya Müslüman olan Suudilerin yan yana gelmeleri?

“İç acıması” ve ‘dünya mirası’ gibi romantik sözlere, demokratlığa mahâl yok. Açık konuşalım, samimi olalım… Papa’nın kendince dindarlığı nasıl bir ikiyüzlülük ki; müze olurken alkış tutuyor da cami olmasından “iç acısı” hissediyor?

Türkler Ayasofya’nın adını bile değiştirmedi hürmeten. İç duvarındaki mozaiklere ve fresklere yüzyıllarca dokunmadı. Ayasofya 1453’te yıkılmaktan; Haçlılar’ın tasallutundan kurtarıldı; yoksa yerle bir edilecekti. Bugünkü tartışmalarda, Papa’nın iç acısında, bir yerlerde bir yanlışlık yok mu?

* * *

Sözün özü; tarihin akışını değiştiremeyenler, İstanbul’u geri alamayanlar, Ayasofya’yı ‘müze’ olarak tutmakla, “büyük fetih” onurunu geri almak istiyor. Türkiye de ‘siyasi cevap’ veriyor. Suriye, Libya, Ege ve Akdeniz’de haklarını ararken; Lozan’a karşı “bağımsızlık” adımları atılıyor. Elbette bedelleri olacak, herkes buna göre konumlanacaktır.

Babam ve ben, Ayasofya’ya ayakkabı ile bugüne kadar hiç basmamış olarak tavrımızı almıştık, şimdi namaza gidiyoruz.