Bağımsız ve tarafsız yargı kapsamında yeni dönemin kodları

Abone Ol

Immanuel Kant'tan, İmam Gazali'ye birçok düşünür toplumların ahlaki tutarlılığı üzerine yoğunlaşmıştır. Tarihin pratik gelişmeleri karşısında toplumların verdiği reaksiyonlar, kabul görmüş kurallara evrilerek, toplumsal hafızaya kazınarak, insani ve sosyolojik değerleri ve etik kaideleri oluşturmuştur. Ancak 20. yüzyıldan sonra ve özellikle son 20 yıl şiddetini artıran bir şekilde, gelişen teknoloji ve internetin toplumsal hayata egemen olması ile insanlığın temel değerlerinin esasi revizyonuna tanık olduğumuz süreç, milyonlarca insanın çok kolay manipüle edilerek, tutarlılığı ve istikrarı olmayan, derinlikten uzak, sloganvari ancak içi bomboş düşünceler çerçevesinde yönlendirilebildiği bir dönemin kapılarını önümüze açmıştır.

Bu sürecin en önemli lehtarları da küresel birtakım güç odaklarının menfaatleri çerçevesinde dünyanın dört bir yanında faaliyetler gösterip, renk renk 'devrimler' yapan, ülkelerin içini darbelerle karıştırıp, savaşlar çıkarıp, vekaleten temsil ettikleri güçleri kurtarıcı maskesiyle o coğrafyalara taşıyan uluslararası sömürü kuruluşları oluyor. Bunlar özellikle belli coğrafyalarda, vakıf, dernek, basın kuruluşu siyasi parti olarak meydana çıkan ya da bu kuruluşların içine sızan ve ciddi finansal fon desteği ile yürütülen yapılar.

Dünyada kaynayan kazan Orta Doğu ile Avrupa arasında bir köprü olan, emperyal güçler ve onların vekilleri ile mütemadi sıcak temasta bulunan bir Türkiye'nin yukarıda bahsettiğim kuruluşların en çok faaliyet gösterdikleri ülke olduğu herkesin malumu.

Farklı istihbarat birimlerinin farklı servisleri belki binlerce, deney, toplantı, eylem yapıp girişimde bulundular ancak başarısız oldular.

Tekraren belirttiğim gibi, manipülasyonla toplumu yönlendirme sanatı ülkemizde bu kuruluşlarca da çokça icra edilip, toplum hafızası allak bullak ediliyor.

Bunun çok somut bir örneğini güncel hukuki gelişmelerde görüyoruz. Ülkemiz Anayasası son kapsamlı değişikliğinde, yargı erkinin bağımsız niteliğinin yanında 'Tarafsızlık' vurgusu da eklenerek, evrensel çağdaş değerlerin en önemli dayanağı olan 'Hukuk Devleti' İlkesinin varlığı Anayasal bir kural olarak perçinlendi.

Bu oldu olmasına da Anayasa tarafından bağımsızlık zırhı ve tarafsızlık sorumluluğu ile muhatap kılınan birçok üst düzey yargı mensubu bugüne kadar, makamlarını konfor alanı belleyip, etliye sütlüye karışmadan, emeklilik hayatına rahat bir geçiş alanı yarattı. Adaletin sesi olmak yerine, bürokrasinin atıl dengelerinin uyuşturucu etkisi ile 'kimse' ile kötü olmadan görev sürelerini bitirdiler.

Ta ki, 2024 yılı sonunda bir yiğit hukuk adamının İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olarak atanmasına kadar. Sayın Akın Gürlek ve ekibi, Türkiye'de kimsenin 'dokunulmaz' olmadığını ve yetim hakkı yiyenden, suç örgütlerinden, milleti kandıranlardan yargının hesabını soracağını adaletin en gür şekilde yükselen sesi ile haykırdı.

Soruşturmalar ve soruşturma kapsamındaki delillerle neler ortaya döküldü neler…

Ama en net ortaya konan şu oldu kanımca;

Türkiye'nin demokratik, sosyal, bağımsız bir hukuk devleti olduğunu ağzından düşürmeyen bir kısım muhalif kesimin içinde olduğu dramatik paradoks, siyasi belleğe şok etkisi yaşatan bir tokat oldu.

Demokratik devleti ağzından düşürmeyenlerin, delege borsaları oluşturarak partilerinin genel kurullarını para karşılığı satılan oylarla dizayn ettikleri,

Sosyal devleti ağzından düşürmeyenlerin, millete hizmet dışında her şeyi yaptıkları, rüşvet ve hırsızlık çarkının odağında örgütlerle para taşırken, ardından yaptıkları marjinal kutlamaları gizlemek için lüks otellerin kameralarını kapattıkları, eskiden sırtına attığı yeşil parkadan bıkıp artık Dior damatlıkları tercih ettikleri,

Bağımsız devleti ağzından düşürmeyenlerin, her fırsatta koşa koşa Avrupa'daki emperyalist abilerine ülkeyi ve Türkiye Cumhuriyeti'ni şikayet edip el pençe divan aldıkları aferinle şen şakrak ülkeye döndükleri,

Hukuk devletini ağzından düşürmeyenlerin, MASAK raporları, HTS kayıtları, görüntüler, itirafçı ifadeleri, faturalar, ihale evrakları ile başlatılan Türkiye tarihinin belki de en önemli yolsuzluk soruşturmaları karşısında, soruşturma ve kovuşturma tamamlanıncaya kadar tedbiren de olsa şüphelileri partilerinden uzaklaştırmak yerine, onların hamiliğine soyunup, bu operasyonların mimarı olan Cumhuriyet Savcıları ve yargı mensuplarını aileleri ile birlikte tehdit ederek, kamuoyu önünde hedef gösterdikleri görüldü.

Toplumsal manipülasyonun tarihi bir tarzını ortaya koyan ana muhalefetin içine düştüğü ahlaki tutarsızlık karşısında sorumlu olduğu başlıca kesim aslında çaresiz hale getirdikleri kendi seçmenidir. Bir siyasi partinin tüm odağını, yolsuzluk soruşturması kapsamında soruşturulan şüphelilerin siyasi avukatlığına soyunmak olan bir yönetici iradenin, o siyasi hareketin hızla iflasına neden olacağında şüphe yok.

Ancak içlerinde bulunduğu umutsuzluk ve çaresizlik daha uzunca bir süre devam edecek gibi görünüyor.