Popüler bilim ve eğitim yazılarımızla artık Diriliş Postası’ndayız. Kosmostan kâinata varlığın sırlarına dair bilimsel gelişmeleri gündeme getireceğiz. Bir yandan da varlığın ilahi sanat ve hikmetlerine, yaratılış sırlarına dikkat çekeceğiz.
Sonra… Okul ve üniversite, bilim ve kalkınma, buluş ve ekonomi, inovasyon ve Ar-Ge… Ülkemizde bilimin iktidar ve öncü hale gelmesi konularında sütunumuz bir çözüm platformu gibi çalışacak.
Vatandaşımız soruyor: Üniversitelerimiz, kitleleri ardından sürükleyen felsefi ve siyasi düşüncelerin, bilimsel ve teknolojik yeniliklerin üretildiği, eleştirildiği, yanlışlandığı veya reddedildiği mekânlar haline ne zaman gelecek?
Ben de cevap veriyorum. Sade vatandaşlarımızın sorduğu bu soruyu ne zamanki aydınlarımızla ve basın gündeme getirmeye başlarsa, işte o zaman eğitim üzerinde hükmeden gizli kapaklı planlar ve üstü örtülü sömürü düzeni kendini belli edecektir ve çözüm yolları kendini gösterecektir. Nitekim belli etmeye başlamıştır. Yazılarımızda eğitim ve üniversitelerde hükmeden üstü örtülü sömürü düzenin şifrelerini kırmaya çalışacağız.
Bir kere hepimizin, kâinatı materyalist biçimde yorumlayan bir eğitim gördüğümüzü akıldan çıkarılmamalıyız. Öğrenciler evreni sayı, rakam ve formüllerden ibaret sanıyor ve eğitimi sınavları geçmekten ibaret görüyorsa; eğitim yanlış varsayımlar üzerine yapılanmış demektir. Yanlış varsayımlar üzerine bina edilmiş bir eğitim atmosferinde hayatı doğru yaşamak mümkün olabilir mi?
“Problemlerin çözümünde aklın ve bilimin gösterdiği yolu niçin takip edemiyoruz” diye vatandaşımız yine soruyor. Sorunların köklerini ve asıl nedenlerini aramak yerine onların “gölge ve yansımaları” ile vakit geçiriyoruz da ondan. Onları tedavide sonuç getirecek metotlar dizisi geliştirmiyoruz çünkü.
Sonra açıklamalarımı şu şekilde sürdürüyorum. “Bilgi ve sınav odaklı” eğitim bizi adeta “zihinsel engelli” bir toplum haline getirdi… Okullar bilgileri akıl yoluyla irdelenmeden, nedenleri sorgulamaksınız mutlak doğrular olarak sunuyor. Fertlerin o yüzden “tek doğrulu” bir bakış açısına ve “sorma, düşünme, itaat et” felsefesine sahip olmaları kaçınılmaz hale geliyor. Fertte kuşku ve merak yeteneği kayboluyor ve üretkenlik donuyor. Sorunlar karşısında “aciz” kalmamızın ve “ kurtarıcı” aramamız, taklitçi ve kopyacı teknoloji ve metotlara sarılmamızın nedeni bu. Bir daha hiç karşımıza çıkmayacak testlerdeki sorular, çocuklarımızı ve gençlerimizi aslında bir tür aptallığa mahkûm ediyor.
Başı ve sonu belirlenmiş ve kültür ve değerlerimizden soyutlanmış bu materyalist müfredat yapısı ile zihinlerimiz güdükleştiriliyor. Ferdi istekler, özgür seçimleri esas alan zihinsel özgürlüğü garanti eden, insani bir sistemin arayışı içindeyiz. Dahası sürekli tüketen olmak yerine tabiatı ve bize emanet edilenleri ve dünyayı koruyan, bilgiyi metalaştırmayan, kendini ve kâinatı doğru tanıtan bir eğitimi özlüyoruz hepimiz.
İşte köşemiz bir çözüm platformu gibi çalışacak ve özgür müfredatın oluşturulması ve kendi ders kitaplarımıza ve kendi referans sistemlerinin oluşturulmasına dair çözümlerin sesi ve soluğu olacak. Yine köşemiz, eğitimi bilgi meselesi olarak değil medeniyet ve kültür meselesi olarak gündemine alacak.
Hulasa yazılarımızın, çağdaş tasarımların ötesinde insanın özüne dokunan ve özü ortaya çıkaran arayışın sesi olacağız. Özlediğimiz okullar, ürünlerden, renklerden ve reklamlardan daha çok insanları seven, aykırılıkları törpülenmemiş, Yaratana, doğaya ve tabii ki kendisine saygılı fertler yetiştirecek. Yakın gelecekte özlediğimiz eğitim dünyasında ve okullarda buluşmak ümidi ile…