Bâtılın hayat hakkı

Abone Ol

Yaşadığım köyde* erkek kardeşimle birlikte tarım, arıcılık ve hayvancılık yapıyorduk. 25 yıl kadar önce bir bahar günü ahıra gittiğimde bir de ne göreyim; kapı açık, içeride tek bir inek bile yok!

Köyümüz, Suriye ile İsrail arasındaki çatışma bölgesine yakın bir yerdeydi. Bu yüzden hem doğu hem de batı yönünden mayınlarla kuşatılmıştı. Ben hemen batı tarafına yöneldim, baktım ki kardeşim uzaktan geliyor, ona yüksek sesle ineklerin ahırda olmadığını, onları batı tarafında aramasını söyledim. Ben de doğu tarafına yöneldim.

Çünkü, ona inekleri aramak için her ikimizin birlikte aynı tarafa gitmemizi söylemem mantıksız olurdu. Zira inekleri en kısa zamanda bulabilmemiz için farklı yönlere gitmemiz gerekiyordu. Şayet o an üçüncü bir şahıs olsaydı, ondan da kuzey yönüne gitmesini isterdik. Bütün bir köy halkı hazır olsaydı, kayıp inek sürüsünü en kısa sürede bulmak için her birimiz ayrı bir yöne giderdik.  

Bu hikâyeyi; diğer yönün, farklı yolun ve ötekinin düşüncesinin önemine, dahası bâtılın/yanlışın yaşama hakkına dikkat çekmek için yeri geldikçe anlatırım.

Pakistanlı şair Muhammed İkbal der ki:

Nice düşman sana hakikatte yoldaştır,

Sen, düşmanların sayesinde parlak yapraklı bir dala sahipsin.

Bu beytin anlamı şudur: Düşmanını ve sana görüşünde muhalefet eden bir kimseyi, sana doğru yolda berdevam olman için davranışlarındaki yanlışları gösteren bir dost olarak tasavvur edebilirsin. Zira düşmanların sayesinde davranışların daha nitelikli ve dallarındaki yapraklar daha parlak ve güzel olacaktır.

Ancak bunu yapabilmek için tamamen farklı bir tutum benimsemeliyiz; düşmandan bile istifade edebilen, insan ile düşmanlık olgusu arasında ayrım yapabilen bir tutum… Bu tutumu Kur’an-ı Kerim’de şu ifadeyle buluyoruz:

“İyilikle kötülük aslâ bir olmaz; (o halde) sen kötülüğü iyilikle karşıla (ve güzellikle savuştur). O zaman aranda düşmanlık olan kişinin can dostun gibi olduğunu görürsün.” (Fussilet 41:34).

İşte o vakit düşman, sünnetullaha (Allah’ın yasalarına) uygun davranarak nefislerimizde değişimi gerçekleştirmek için işbirliği yaptığımız bir dosta dönüşüverir. Ancak, düşmanla iyi bir ilişki geliştirebilmek, öncelikle kendi öz benliğimizi değiştirmemize bağlıdır.

İncil’de (Hz. İsa); “Düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin.” diyor (Matta 5:44). Keza, “İnsanlara, sana davranmalarını istediğin gibi davran.” diyor, çünkü enbiyanın davranış tarzı budur.

Daha önce de yazdığım gibi insanlar genellikle hak ile bâtıla eşit fırsat verilecek olsa galip gelecek olanın bâtıl olduğunu zannetmektedirler. Oysa Kur’an şöyle demektedir:

“Gerçek (hak) geldi, uydurma (bâtıl) yok oldu gitti. Çünkü uydurma olan yok olup gitmeye mahkûmdur.” (İsra 17:81). Allah’ın koyduğu yasa budur.

Dolayısıyla, görüşlerin ve dinlerin farklılaşmasından, düşünce ve analizlerin ayrışmasından aslâ korkmuyoruz. Zira hepsi Allah’ın yasaları çerçevesinde işlemektedir:

“Köpük (yanlış) kaybolur gider, insanlara yararlı olan (doğru) da yeryüzünde kalır.” (Ra’d 13:17).

Bizim reddettiğimiz, sadece insanlara görüşlerinden, analizlerinden, inançlarından ve düşüncelerinden dolayı baskı uygulanmasıdır.

Eğer diğerine hayat hakkı tanımazsak, kendi hayat hakkımızdan da vazgeçiyoruz demektir. Zira kendinize tanıdığınız herhangi bir hak, aynı zamanda başkasına tanıdığınız bir haktır. Başkasına yasakladığınız herhangi bir hak ise aynı zamanda kendinize yasaklamış olduğunuz bir haktır.

* 1931’de Suriye’nin Kuneytıra bölgesinde, Golan (Cûlân) tepesinin eteğinde yer alan Bi’ruacem köyünde doğan Cevdet Said, Baba Eset döneminde ve öncesinde ayrı zamanlarda on kez tutuklanmış, toplam yedi sene hapis yatmış, sonunda öğretmenlik görevinden uzaklaştırılmıştır. Bunun üzerine köyüne dönerek çiftçilik yapmaya başlayan üstat, -Suriye’de devam eden savaş sebebiyle köyünü ve ülkesini terk etmek zorunda kalana kadar- kendisi gibi Ezher mezunun kardeşiyle birlikte süt inekçiliği ve arıcılık yapmıştır. 2011 sonunda köylerinin Eset rejimi tarafından bombalanarak evlerinin tahrip edilmesi sebebiyle ailece Türkiye’ye hicret etmiş olup altı yıldır İstanbul’un Beykoz ilçesine bağlı bir köyde yaşamaktadır.

Çeviri: Fethi Güngör