Gazze’de çocuklar yanarken Berlin sessiz, Paris kör, Brüksel sağır.
Avrupa’nın o meşhur “insan hakları bildirgesi” artık bir kül yığınıdır.
Batı, kendi yazdığı değerleri İsrail’in bombardıman uçaklarının altında gömdü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Alman şansölyeye verdiği mesajın sertliği kimseyi şaşırtmasın.
Çünkü Batı artık ikiyüzlülüğün zirvesindedir…
Kendi medyasına ifade özgürlüğü, Filistinlilere ölüm sessizliği!
Kendi çocuklarına oyuncak, Gazze’deki çocuklara moloz düşüyor!
Türkiye bu rezaletin seyircisi olmayacak.
Biz, bu çağın suskun çoğunluğu değil, direnen azınlığıyız.
Artık diplomasiyle vicdanı karıştırmayacağız.
Eğer adalet susuyorsa Türkiye konuşacak!
Ve bu ses, yalnız Filistin için değil, insanlığın onuru içindir.
“Ey Batı! Vicdanını Washington’da, kalbini Tel Aviv’de kaybettin.
Artık karşında susan değil, hesap soran bir Türkiye var!”
////
BATI RAHATSIZ…
SİLAH DEĞİL, CAYDIRICILIK İHRAÇ EDİYORUZ
Batı uzun yıllar Türkiye’yi sadece müşteri olarak görmek istedi.
Tankı, topu, tüfeği bizden alsın ama aklı ve iradesi bizden olmasın.
Yani parayı versin, teknolojiyi almasın.
Yıllarca bunu yaptılar;
hem NATO’da “ortak” dediler hem mühimmat satmadılar.
Ama tablo değişti.
Bugün Türk mühendisinin ürettiği bir SİHA, Washington’ın, Paris’in, Berlin’in gündeminde.
Batı rahatsız çünkü Türkiye artık silah değil, caydırıcılık ihraç ediyor.
Yani satılabilir bir pazar değil, rakip bir üretici hâline geldi.
KAAN, Altay, Atak, Anadolu, Akıncı, Kızılelma…
Bunlar yalnız mühendislik değil, Türkiye’nin sömürge zincirlerini koparan hamleleridir.
Batı bunu “otoriterleşme” diye pazarlıyor çünkü kendi tekelinin kırıldığını görüyor.
Eskiden parça bile satmazlardı; şimdi pazarlarını kaybetmekten korkuyorlar.
Eurofighter tartışması bunun en somut örneği.
Almanya direnirken İngiltere satışa sıcak; çünkü Avrupa Türkiye’siz denge kuramayacağını biliyor.
Savunmada Türkiye’yi dışlamak, Akdeniz’den Kafkasya’ya dengeyi kaybetmek demektir.
Bugün Türk savunma sanayisi bir üretim hikâyesi değil, millî onurun inşasıdır.
Bu topraklarda artık “vermezlerse yaparız” dönemi bitmiş,
“Biz yaparsak zaten verirler” dönemine girilmiştir.
“Batı’nın konforu, Türkiye’nin bağımsızlığı kadar sürmeyecek.
Çünkü o silahın namlusu da, yazılımı da, iradesi de bu topraklarda üretiliyor.”
SADECE HAKLILIK YETMEZ
GÜÇLÜ OLMANIN VAKTİDİR
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın sözü tarih kitaplarına geçmeli:
“Güçlü olmadan haklı olunmaz.”
Bu millet bir asırdır “Haklıydık ama susturulduk” cümlesiyle yaşadı.
Artık o devrin mezar taşına şu kazınmalı: Haklıydık ama güçsüzdük.
Bugün o güç yeniden doğdu.
İHA’sını kendi üreten, uçağını, gemisini yapan bir Türkiye var.
Artık parasıyla bile silah verilmeyen günler bitti.
Artık başkalarının masasında söz hakkı isteyen değil, masayı kuran bir ülke var.
Yeni Türkiye masaya oturmaz; masayı kurar.
Dünyaya akıl verir; korkuya değil, stratejiye dayanır.
Artık “küçük Asya ülkesi” değiliz, ‘Büyük Türkiye’ çağındayız.
Kim bu ülkenin bağımsızlık çizgisine dokunursa cevabı ağır olur.
Çünkü bu çağın dili merhamet değil, caydırıcılıktır.
Ve Türkiye artık bu dili ana dili gibi konuşuyor.
“Haklıyız ama bu kez güçlüyüz de.
İşte fark tam burada!”