Bir babanın bittiği yerde yetimlik başlar

Abone Ol

Acı, iyilerin sadık köpeğidir kovsan da gitmez.

Deklanşöre son kez basılır ve son pozunu toprağa verirsin. Acıya parmak değil gözyaşı basmak isteyen bir halim var bugün. Adliye koridorlarından, olay yeri incelemesinden, muhabir kalabalığında uçuşan son dosyalardan ve bir gecede uzmanlaşan bayat analiz kravatlılarından, alt yazı trafiğinde bol selektörle gelen son dakika olaylarından kenara çekildim.

Gözyaşı nemi üzerinde iki yetim kiraza bakıyorum. Kefenlenmiş ağacın iki yetimi. Kimse o iki kirazı bahçeden babaları kadar güzel toplayamaz. Gömleğinde iki kirazın uyku lekesi, silkelemeye kıyamaz. Yağmur yağdığında kimse onun gibi ceketinin altına sığdıramaz. En tepedeki atlıları göstermek için kimse onun gibi sırtına alamaz.

Kimse, onun gibi hayırlı evlat arşivi tutamaz. O bahçe, talan olduysa ister gül yağdır ister papatya dök, iki yetimin çocukluğuna, kimse onun kadar güzel açamaz…

Ve bir babanın bittiği yerde yetimlik başlar. Evet, bedeni toprağın açığını kapatmış; lakin ayakta kalan şerefi gaddarlığımıza ev ödevi olacak Savcı Kiraz’ın iki yetimini yazıyorum.

Babalarından sonra dağılan iki narı yazıyorum. Bu saatten sonra sırtlarına kat kat insan giyinseler de babasızlığın üşüttüğü kalplerini yazıyorum. Baba, tezgâhta kızının sevdiği üzümü seçip tane tane sevinendir.

Baba, evladının gözyaşı geçiren saati gibidir derdiyle ıslanır; ama her zaman doğruyu gösterir.

Baba, evladına lapa lapa yağandır; ama üşütmez. Fukarası olduğumuz şeylerin zenginidir baba. Sürekli biriktirdiğimiz; ama asla harcayamadığımız, mezun olmak istemediğimiz ‘Merhamet Fakültesi’ baba.

Amacım, acıdan dağılsa da yatağına sessiz sessiz akan gözyaşı ırmağı iki yetim kirazın yüceliğine matuf, birleştirmek istediği parçalanmışlığımızı, onların vakarında hafif kalışımızı yazmak.

İnsanlığın, adamlığın, kemikleri sayılırken, kefenlenmiş vicdanımıza da toprak atan asilliklerini yazıp, sefilliğimizi güncellemek amacım.

Allah, seni adam yaratır; lakin sen şerefin, haysiyetin, onurun, erdemin genlerinden taş çalarsın. Ne oldu da şeytanın kadehini annenden emdiğin beyaz ırmağa daldırdın? Ne oldu da şerefin sütten kesildi? Bize ne oldu, ya Allah! Ne oldu da tuzağın, hilenin, sıçratacağımız çamurun tiryakisi olduk? Ne oldu da gereceğimiz çarmıhlar için mazlum avına çıktık! Ne oldu da tasmalar yağlayıp boyunlar kızarttık!

Bilmem ki ne oldu? Ne mi oldu? İki yetim kirazın uykuları viran, bahçeleri talan oldu. Babalarının omuzlarına binip göğe dokunma seferleri iptal oldu.