Bir dil ya da kimlik restorasyonu aracı olarak İBB’nin panoları…

Abone Ol

Belki de her gün yanından geçip gittiğimiz ama değişen “dil”inin farkına varamadığımız İBB panolarına ait dikkatleri biraz daha artırmak gerekiyor sanırım…

Çünkü en acı kayıplar, hiç farkına varamadan yanı başımızdan akıp gidenlerdir…

İBB panolarının bu yeni dilinden mutlu olanlar vardır; ama öyle görünüyor ki o mutluluk bana ve benim gibi düşünenlere ait değil…

İBB, -bol bol gün kutlamaktan ve propaganda cümlelerinden oluşan çalışmalardan başka henüz ciddi bir işaret alamasak da- elbette belli araçlar kullanarak kendi hizmetlerini topluma aktarmak durumundadır; eyvallah…

“Yalan” olduğunda hiçbir şüphe olmayan ya da bir önceki belediye dönemine aitleri sanki “yeni yapılmış” gibi sunmaların detayına hiç girmeyeceğim…

Lakin ilk bakışta çok dikkat çekmesi istenmeyen değerlere, ideolojilere ait asıl mesajın, içine gömüldüğü imaj ya da diskur, farklı düşünenlerin eleştirilerine uğramayı göze almak zorunda…

Oluşturulmaya çalışılan bu “yeni dil” benim açımdan, “maddi çıkarların alacakaranlığı”nda büyümeye terk edilemeyecek kadar önemlidir…

Zira bu toplumda/topraklarda kök salmış, uzlaşılarak halledilmiş çok önemli değerlere, olaylara ya da şahsiyetlere dair “muhayyel kimlikler” dayatmayı “huşu” ile izleyecek değilim…

Sayabileceğim onlarca örneğe yazımın hacmi yetmeyeceği için, meramımı çok iyi anlatacak olan birisini ele almam yeterli olacaktır kanaatimce…

Mesela geçenlerde İBB panolarında bahsettiğim türden bir çalışma vardı…

“Fatih”in Rönesansı” diye takdim edilen bu çalışmayı, zihnim nedense “öylesine” ya da “Fatih’i çok seviyorlar” mesajıyla okumadı…

Ve ne hikmetse bir müzayededen milyonlarca lira verilerek alınan ve kim tarafından yapıldığı belli olmayan bir fotoğraf ile yapılmak istenen şey, sanki “Fatih”in Rönesans” değil de, “İBB’nin Fatih’e Rönesansı” olarak göründü bana…

Belki böyle düşünmemde ve meseleye çok da “masum” bakamamamda ki en önemli sebep, “Fatih Sultan Mehmet ve Zamanı” isimli çalışmasıyla bilinen Franz Babinger’dir…

Babinger aslında Osmanlı’nın kaynaklarına çok iyi hâkim olmasına rağmen, Batılı yanından kurtulamadan yaptığı bu çalışmada Fatih’e, ne utanç verici isnatlarda bulunduğunu bilmeyen tek bir “saha erbabı” yoktur…

Fatih Sultan Mehmet için kabulü mümkün olmayan, hatta haddi fazlasıyla aşan düşüncelerin sahibi dahi, bu portrenin altına; “Bellini tarafından yapıldığı iddia edilse de, bu iddia henüz kanıtlanmamıştır” notunu düşüyor…

Fakat portre, hemen karşısında bulunan ve Fatih’e atfedilen; “Fatih’in tacizine uğrayan bir içoğlanı, sultanın sarayından kaçıp Midilli’ye gitmiş…” şeklinde ki cümlelerin geçtiği sayfa ile birlikte okunduğunda; bu “ne idiği belirsiz tablo”nun Babinger için ne ifade ettiği gayet açık hale geliyor…

Tamam, anladık; Babinger, sanki Sultana yakıştırmak istediği ahlaksızlık için iddialarını kanıtlamak istercesine ve hiç de tesadüf olmayan bir kullanımla bu tabloya sarılmış…

Lakin İBB Başkanı’nın adeta yere göğe sığdıramadığı bu tablo ile Fatih’e yaşatmak istediği “Rönesans” niyedir ve neyi amaçlamaktadır?

Bu, eğer bir gaflet ya da İBB Başkanın Fatih’in türbesine yaptığı saygısızlığı affettirme girişimi ise bir yere kadar anlaşılabilir…

Fakat değilse yapılan Fatih’in manevi şahsiyetine ve tarihsel kimliğine karşı çok ciddi bir müdahaledir; o takdirde bu ve benzerleri bir “ideolojik icada” ve çok bilinçli bir zihinsel örgüye işaret ederler…

Gaflette olanlarımıza söylemek istiyorum: Savruluyor gibi gördüklerimiz aslında bize zihinsel bir savrulma yaşatmak istiyorlar ve bu, gittikçe daha da berraklaşacak ciddi bir meseledir…

İnsan düşünmeden edemiyor…

Akıl işte…

Her şeyi ve her yönüyle sorgulamak istiyor; tecrübelerin de ışığında…

Son dönemde yaşananlar, gökkuşağı renkleri, grafitiler…

Yani kısacası yapılanı, “çok renkli bir İstanbul” hayali ve elbette bütün bunlara ilaveten Babingerci bakışı birlikte düşündüğümüzde, hiç kimse kusura bakmasın ama “masum” göremiyorum…

İşte o sebeple Fatih’e dayatılmaya çalışılan bu yeni kimliği, İBB tarafından bize dayatılmaya çalışılan “Renklerin Rönesansı”na bir gönderme olarak görmekten kendimi alamıyorum; dilerim yanılırım, hatta yanılmayı dilerim…

Fatih Sultan Mehmet Han’ın kimliği de tarihteki yeri de bellidir ve tektir; çağına mührünü vurmuş ve kimliğini adeta söke söke almış bir şahsiyete “Rönesans” dayatmak ve onun tekliğine bir fotoğrafla sarsmak, hiç kimsenin haddine değildir; hele de onun zerresini bile başaramamış kifayetsiz muhterislerin hiç haddine değildir…

Fatih, Fatih’tir…

Nokta!