Biz kimin tarafındayız? Gerçeğin.. Nokta..

Abone Ol

Bugünkü manşetimiz açık:
“Kumpas soruşturması Galatasaray’a da sıçradı.”

Aziz Yıldırım’ın cezaevine girdiği şike davasına ait dosyalar raftan indirildi. Şimdi soru net ve keskin: Fenerbahçe’ye kim kumpas kurduysa, onun peşine gidiliyor. İsimlere, renklere, tribünlere bakılmıyor. Dosya nereye gidiyorsa oraya gidiliyor.

Haberi gazetemizde zaten okuyorsunuz. Ben burada başka bir yere dikkat çekiyorum.

Daha dün, Fenerbahçe ile ilgili Sadettin Saran dosyasını manşet yaptığımızda kıyamet koparanlar vardı.
Bizi “Fenerbahçe düşmanı” ilan edenler…
“Galatasaray adına tetikçilik yapıyorlar” diye iftira atanlar…

Bugünkü manşete bakınca ne düşünüyorlar, gerçekten merak ediyorum.

Çünkü bugün de aynı gazeteyiz.
Aynı çizgideyiz.
Aynı refleksle hareket ediyoruz.

Dün Sadettin Saran hakkındaki vahim suçlamaları nasıl manşete taşıdıysak, bugün de eski Galatasaray yöneticileriyle ilgili dosyaları aynı büyüklükte, aynı sertlikte, aynı görünürlükte işliyoruz.

Çünkü bizim tarafımız kulüpler değil.
Bizim tarafımız kişiler değil.
Bizim tarafımız tribünler hiç değil.

Bizim tarafımız gerçek.

Şu gerçeği kabullenmek zorundasınız:
Gazetecilik, hoşunuza giden manşeti alkışlamak; hoşunuza gitmeyeni “kumpas” diye yaftalamak değildir. Gazetecilik, dosya nereye gidiyorsa oraya bakmaktır. İsim tanımamaktır. Renk ayırmamaktır.

Aziz Yıldırım’ın cezaevine girdiği süreçte yaşananlar bugün yeniden masaya yatırılıyorsa; bu, bir kulübe saldırı değil, adaletin gecikmiş hesabıdır. Ve bu hesap Galatasaray’a uzanıyorsa, bunu yazmak da gazeteciliğin namusudur.

Şunu artık anlayın:
Biz uydurmuyoruz.
Biz üretmiyoruz.
Biz senaryo yazmıyoruz.

Olanı yazıyoruz.

Bugün Fenerbahçe dosyası varsa yazarız.
Yarın Galatasaray dosyası varsa yazarız.
Öbür gün başka bir kulüp, başka bir isim çıkarsa onu da yazarız.

Rahatsız olan, manşete değil; dosyaya baksın.

Çünkü bu gazete ne Fenerbahçe düşmanıdır ne Galatasaray tetikçisidir.
Bu gazete, kumpasın da, şikenin de, kirli ilişkilerin de karşısındadır.

Ve evet…
Dün bağıranların, bugün suskunlaşmasının tek bir sebebi var:
Gerçekler, sloganlardan daha inatçıdır.

Manşetler değişir.
Dosyalar açılır.
İsimler dökülür.

Gazetecilik kalır.

////////////////////////////////////////////////////////

HEMEN KEFİL OLMAYIN!

HATTA SİZ SİZ OLUN KİMSEYE KEFİL OLMAYIN

Bu ülkede artık kimseyi kandırmayan bir ezber var:
Her dosyaya, her operasyona, her iddiaya refleksle “siyasi” damgası vurmak.

Bu numara bitti.
Kimseyi ikna etmiyor.
Sadece suçu ve yolsuzluğu perdelemeye yarıyor.

Daha yargı süreci başlamadan, delil konuşmadan, dosya açılır açılmaz kefil kesilenlere söylüyorum:
Hemen kefil olmayın.

Uyuşturucuya bulaşmış, fuhuş ağlarıyla anılmış, gençleri kirli ilişkilerin içine sürüklediği iddiaları dosyalara girmiş isimleri savunmak nasıl bir çürümenin göstergesiyse; yolsuzluk iddialarıyla karşı karşıya olanları “bizden” diye aklamak da aynı derecede utanç vericidir.

Suç suçu, yolsuzluk yolsuzluğu doğurur.
Birini akladığınızda diğerine kapı açarsınız.

Topluma şu mesajı veriyorsunuz:
“Çalmak da olur.”
“Uyuşturucu da olur.”
“Yeter ki bizim tarafta dursun.”

Bakın siyaset bu değildir.
Bu ahlaksızlıktır.

Açık konuşalım:
Zaafları olan, kirli ilişkilerle çevrili, hesabı kapalı insanlar her zaman daha kolay yönlendirilir. Bağımlılıklar da, yolsuzluk da aynı kapıya çıkar: kontrol edilebilirlik. Bu, komplo teorisi değil; dünyanın her yerinde geçerli bir gerçektir.

Buna rağmen her dosyayı “komplo” diye küçümsemek artık trajikomiktir. Toplum bu dili reddediyor. İnsanlar suçlunun değil, suçla ve yolsuzlukla mücadele edenin yanında duruyor.

Halkın beklentisi nettir:
Uyuşturucuya sıfır tolerans.
Fuhuşa sıfır tolerans.
Yolsuzluğa sıfır tolerans.

Ayrıcalıklı isimler, dokunulmaz dosyalar, kutsal kişiler görmek istemiyorlar. Herkes için aynı hukuk, herkes için aynı hesap sorulabilirlik talep ediyorlar.

Siyasete düşen görev açıktır:
Partilerinizi suç ve yolsuzluk şüphesinin sığınağı hâline getirmeyin. Kör sadakatle, refleks savunmalarla pisliğin üstünü örtmeye kalkmayın.

Bu iş bir bumerang gibidir.
Bugün savunduğunuz yarın sizi vurur.
Ve vurduğunda hiçbir slogan sizi kurtarmaz.

Son kez ve en net hâliyle söylüyorum:
Hemen kefil olmayın.
Dosya konuşsun.
Delil konuşsun.
Hukuk işini yapsın.

Bu mesele siyasi değildir.
Bu mesele ideolojik hiç değildir.
Bu mesele ahlak, vicdan ve memleket meselesidir.

Ve burada gri alan yoktur.
Ya suçun ve yolsuzluğun karşısında durursunuz…
Ya da onunla aynı cümlede anılırsınız.
/////////////////////////////

ENKAZDAN MEDENİYET ÇIKARAN İRADE

Bugün Hatay’dayım.
6 Şubat depremlerinde neredeyse taş üstünde taş kalmayan bu kadim şehirdeyim. O gün, 7.7 ve 7.6’lık iki büyük sarsıntı; on binlerce binayı saniyeler içinde yerle bir etti. Antakya’dan Defne’ye, Kırıkhan’dan Samandağ’a kadar geniş bir hatta ağır hasar oluştu. Sadece konutlar değil; altyapı, yollar, su ve kanalizasyon hatları, tarihi dokular da büyük yıkım yaşadı.

Bugün ise bambaşka bir Hatay var karşımızda.

Depremin hemen ardından bölgede zemin etütleri yeniden yapıldı, fay hatlarına göre mikrobölgeleme çalışmaları gerçekleştirildi. Yeni yerleşim alanları, sıvılaşma riski düşük, sağlam zeminler üzerine planlandı. İnşa edilen konutların tamamı yüksek deprem yönetmeliğine uygun, radye temel, tünel kalıp ve perde beton sistemleriyle yükseliyor. Kat sayıları düşürüldü, yatay mimari esas alındı.

Altyapı baştan sona yenilendi.
İçme suyu, kanalizasyon, yağmur suyu ve elektrik hatları eş zamanlı olarak projelendirildi. Yani sadece bina yapılmadı; şehir yeniden kuruldu.

Yarın Cumhurbaşkanı Erdoğan da Hatay’a geliyor.. 455 bininci konutun anahtar teslimi gerçekleştirilecek. Bu rakam, dünya ölçeğinde istisnai bir başarıdır. Çünkü bu, birkaç sembolik bina değil; yüz binlerce konut, iş yeri, okul, hastane ve sosyal donatı alanını kapsayan devasa bir imar hamlesidir.

Dünyada bu büyüklükte bir afetin ardından, bu kadar kısa sürede bu ölçekte bir yeniden inşa örneği yoktur. Japonya’dan ABD’ye, Avrupa’dan Asya’ya kadar örnekler incelendiğinde, Hatay’da yürütülen çalışmanın hız, kapsam ve planlama açısından ayrı bir yerde durduğu görülür.

Bugün Hatay’da yükselen sadece betonarme yapılar değil.
Bir devlet refleksi yükseliyor.
Bir millet iradesi yükseliyor.

Enkazdan şehir çıkaran bu kararlılık, Hatay’ın sadece yeniden ayağa kalktığını değil; daha güvenli, daha planlı ve daha dirençli bir geleceğe hazırlandığını gösteriyor.

Hatay yeniden kuruluyor.
Ve bu, tarihe düşülecek ciddi bir nottur.