“Bolluk ve bereket Şam’da, şefkat Anadolu’dadır”

Abone Ol

“Allah, güzelliklerini öteki ülkelere ayrı ayrı dağıtırken, burada hepsini bir araya getirmiştir. Burada dünyanın en güzel insanları, en temiz kıyafetli halkı yaşar ve en nefis yemekler pişirilir.

Allah’ın yarattıkları içinde en şafakatli olanlar bunlardır ki, bundan ötürü, ‘bolluk ve bereket (Suriye’de) Şam’da, şefkat Anadolu’dadır.”

İbn Batuta, Osmanlı’nın henüz kurulduğu, Selçuklu beyliklerinin ayakta olduğu bir dönemde seyahat ettiği Anadolu için böyle not düşmüş tarihe.

Devir, Moğol istilasının yıkımından sonraki bir dönem. Batuta’nın anlatımından, Anadolu’nun Moğol tahribatının üstesinden geldiği anlaşılıyor.

Batuta’nın Anadolu’nun beyleri için de, halkı için de düzdüğü methiyelerin en mütevazısı bu ifadeler.

Seyahatnâme okumayı seviyorum. Özellikle Anadolu hakkında olanları. Dilden dile anlatılan efsaneleşmiş özelliklerimizi, ceddimiz, ecdadımız hakkında birçok bilgiyi seyyahların, yalansız-dolansız, yer yer teferruata varan doğrudan gözlemlerinden öğreniyoruz.

Anadolu’yu gezen ecnebi seyyahların gözlemleriyle, İbn Batuta’nın anlattıkları arasında fark yok.

Yine, Selçuklular zamanında seyahat etmiş ecnebi bir seyyah, Anadolu için, “Bu topraklar esenlik ülkesidir. Burada canınız da, malınız da güvendedir” diye not düşmüş tarihin sayfalarına.

Coğrafya Sykes-Picot anlaşmasıyla paramparça edilmiş olsa bile, halklar düzeyinde büyük ölçüde bugün bile geçerlidir seyyahların anlattıkları.

Sykes-Picot ile çizilen sınırlarda çakma krallar ve tiranların başına getirildiği monarşik devletçiklerin politikalarına rağmen halk aynı halk, ruh aynı ruh.

Bugün ülkemizdeki bazı zevatın Sykes-Picot ile sınırları çizilmiş bu topraklara, bir başka ülke muamelesi yapması halkın inanışlarındaki realiteyi değiştirmiyor.

Nereden bakarsan bak 1000 yıl boyunca, milyonlarca kilometrelik bu coğrafyayı yekpare bir vatan kılan irade, inanç ve kültürü, bu çakma krallar mı unutturacak?

Mümkün mü?

Dedelerinin ve belki babalarının dilinden dinledikleri hikâyeler hâlâ canlı ve üzerinden henüz 100 yıl bile geçmemişken.

Şam’dan İstanbul’a, İstanbul’dan Yemen’e kadar kimseye hesap vermeden uzanılan bir coğrafya.

Yeterli azığını heybesine koyanın, ne ağaya, ne paşaya, ne gümrük, ne sınır muhafızına hesap vermeden Hicaz’a doğru canı istediğinde yola revan olabileceği bir coğrafya.

Masalsı…

Kışkırtıcı…

Rüya gibi…

Yeniden olması imkânsız bir hayal değil.

Çakma kralların merhametsiz oligarşilerinin, bu fikri ve ruhu yok etmek bir yana, daha da canlı kıldığını gösteriyor son yıllarda olanlar.

Coğrafyanın çocukları, canları pahasına başkaldırdı nihayetinde bu çakma krallara.

Destansı direnişleri sürüyor.

Bereketli toprakların bolluğunu ümmetin çocuklarına zehir eden diktatör ve çakma kralların eninde sonunda ‘mutlaka’ kaybedeceği bir savaş bu.

Skyes-Picot sınırlarını şimdiden çökerten, kardeşleri kucaklaştıran bir savaş.

Gazi ve şehitlerin rahmet ve bereketiyle nurlanıyor Suriye (Şam).

Ve inşallah bu mübarek direnişin nihayeti zafer olacak.

Anadolu, Batuta’nın asırlarca önce şahit olup şerh düştüğü, şefkat ve merhametinin taş gibi yerinde durduğunu kanıtlıyor.

Milyonlarca muhaciri şefkatle kucaklamak, gelecek güzel günlerin ve sınırları yok kılacak muhabbette bir kardeşliğin teminatı.

İnşallah!