Bu hafta Muğam dinleyelim mi?

Abone Ol

Geçtiğimiz günlerde ülkemizde çıkan ve çıkartılan yangınları hüzünlü bir şekilde takip ediyordum. Azerbaycanlı can kardeşlerimizin yangın çıkan yerlerde verdikleri mücadeleye şahit oldum. Bu esnada Azerbaycanlı Yönetmen Elçin Musaoğlu da bir projeyle ilgili beni aradı. Elçin hocanın ilk sözleri yangınlarla ilgili oldu. Manevi desteklerini iletti. Elçin hocayla konuştuğumuzda kendisinin Azerbaycan Müziği’nin eşsiz sesi Alim Qasimov’un arkadaşı olduğunu da öğrendim. Ben de bu hafta bizlerin nefesine kuvvet olan Azerbaycanlı kardeşlerimize ithafen ‘Muğam’ müziğinden ve Alim Qasimov’dan bahsetmek istedim.

*

Halk müziklerini inceleyeceksek sanatsal açıdan bir okyanusun içerisine girmeye de hazır olmalıyız diye düşünüyorum. Azerbaycan Halk Müziği, hem bizim müziğimiz olarak çerçevelendirilecek kısımda duran hem de ‘bizim’le irtibatı yüksek debide seyreden bir müzik dünyası ve tarzı.

Azerbaycan Halk Müziği, Muğam müziği olarak da tanımlanıp tanınıyor. ‘Muğam’ aslına bakılırsa Arapça’daki ‘makam’ kelimesinin halk arasındaki söyleniş biçimidir. Muğam müziği bir makam müziğidir diye tanımlandığında bile işin tekniği ve biçimi hakkında fikir sahibi oluyoruz. 14. yüzyıla kadar bölge ülkelerinin ortak müziği olarak kabul edilmiş, daha sonra siyasi değişimler sonrasında dönüşmeler baş gösteriyor.

Türkçe’nin en arı halinin Farsça ve Arapça ile etkileşime girdiği, edebiyatın da bu etkileşim ve zenginlikten nasibini aldığı eşsiz bir dönemden bahsediyoruz.

Yunus Emre, Dede Korkut, Hafız-ı Şirazi ve Fuzuli… Kültür sanat dünyamızın dört bucağını yeşillendiren ve renklendiren bu üstatların Muğam Müziği’ne olan etkisi büyük. Şu enstrümanları saydığımızda bile hem bizden hem de bize çok yakışan olarak tanımlamak doğru olur: Bendir, balaban, tar, ney, kaval, tulum, zurna, kabak kemane ve santur…

Öyle bir coğrafya ki burası edebiyat anlamında şiirsel bir nehir gibi. Yüzyıllar boyunca herkes bu nehirde yıkanmış ve hala yıkanmaya devam ediyor.

Sovyet döneminde kültürel kimlik kaybının olduğu ve sekülerleşmenin de vurucu bir etki yaptığı herkesin malumu. Fakat Azerbaycan coğrafyasına Sovyetlerin sanatsal açıdan müthiş bir disiplin getirdiği de açık. Özellikle Muğam’ın ve halk edebiyatının Batılı tarz sanatla olan önemli ilişkisi de zengin bir iklim ortaya çıkarıyor. Öyle ki 20. Yüzyıl Azerbaycan Müziği için çok belirleyici olmuş, bu dönemde icra edilen Üzeyir Hacıbeyov'un “Leyli ve Mecnun” operası Doğu’nun ilk operası olarak kabul edilmiştir.

Muğam denildiğinde 21. Yüzyılın en büyük efsanesi olarak değerlendirmemiz gereken Alim Qasimov’u söylemeden geçemeyiz. UNESCO müzik ödülüne de layık görülen Qasimov ile ilgili sayfalar dolusu kitap, saatler boyu belgesel çekilse onu ifade ediş biçimimiz mutlaka eksik kalacaktır. Okuduğu eserlerin içerisinde nağmeleriyle usul usul dans eden bir usta Alim Bey. Kızı Fergana Qasimov ile birlikte söylediği eserler de müziği icra ederken nasıl muhabbet edilirin dersini verir nitelikte. Qasimov, hem mistik, hem milli hem de Batı tarzını müziğinde özel bir harman yapan eşsiz bir müzisyen.

Muğam müziği şimdilerde Alim Qasimov ile emin ellerde! Fakat Muğam’ın incelenmeye konuşulmaya, anlaşılmaya ve daha çok dinlenmeye ihtiyacı var.