Yeryüzüne yayılan onlarca renk içinde ona takılmıştı gözlerim. Müthiş bir boşvermişlikle yaşardım çoğu zaman. Fakat gördüğüme şahit olmamak elde değildi. Nasıl görmemezlikten gelebilirdim. Tepkisiz kalmak için ancak ruhsuz olmak gerekirdi.
Mavi gibi özel, yeşil kadar huzur veren oydu. Aslında yorgun olsam gördüğüm bir yanılsamadır derdim. Fakat inanılmaz bir gerçek olduğuna inancım şüphe uyandırmıyordu. İzledikçe haz alıyordum. Tüm hücrelerim bu şevkle can bulmuş olmalıydı ki; heyecan doluydum.
Koşsam uzaklaşacak, dursam yakınlaşacak bir gizemdi. Tarif edemeyeceğim, delil sunamayacağım benzersiz bir varlıktı. Dokunamadığım bir şeydi.
Üşenip sürüklenip gittiğim bu hayatta o gördüğüm bir hayal gibiydi. Bazen baharım, bazen ışığım, bazen yoldaşım, bazen güzel olan her şeyimdi.
Bir müddet sonra hissine şahit olamayacağım kaygısıyla endişe duyarken, sanki o hep benle olacakmış gibi her şeyi unutturan bir rahatlıkla huzur da veriyordu.
“Hayat beni sıkıyor” dediğim bir anda tüm umudum o oluyordu.
Elleri sıcacık dokunmuş bir anne gibi beni şefkate çağırıyor, gözleri ufukta bir amaç uğruna yürüyen bir baba gibi cesaret veriyordu.
Bazı gecelerin sabah olmamasını istememin sebebi; onun en çok da gece vakti benim içimde olduğu içindi elbet.
Korkunç bir vaziyet karşısında gönül rahatlığım; varlığına duyduğum güvenden sebepti.
Ölünceye kadar yalnız arayacağımı sandığım bir mânâyı; onu hissedince, yalnızlığın aksine hep bir beraberlik duygusuyla kendimden bir parça gibi hissediyor; varlığında varlığımı, yokluğunda yokluğumu anlıyor; aradığım mânânın da onun olduğunu düşünüyordum o gelince.
Nasıl bir şeydi ki; yerine koyabileceğim bir tek nesne, bir tek hayal, bir tek rüya yoktu.
Aradığım öyle bir kelime ki; kendisinden başka hiç bir kelime onun yerini dolduramıyordu. Ve malesef ben o kelimeyi de bulamıyorum.
Müthiş üzülüyorum. Bunun ne olduğunu bende bilmiyorum.
Diyebileceğim bir şey var ki; güzel olan her şey benim için oydu. Sizin için de güzel olan; o her şey neyse; bu da o olsun.