Cambridge Analytica Türkiye’de mi tekrarlanıyor?

Abone Ol

“İstanbul Senin” skandalı, dijital demokrasinin kırmızı alarmıdır!

2016’da ABD’de patlayan Cambridge Analytica skandalı, milyonlarca insanın verisinin izinsiz toplanıp seçimlerde manipülasyon için kullanılmasına sahne olmuştu.

Bugün benzer bir tablo İstanbul’da yaşanıyor.

USOM’un raporuna göre, “İstanbul Senin” uygulaması üzerinden milyonlarca İstanbullunun konum, adres ve kimlik verileri ABD ve Almanya’ya aktarılmış.

Dahası, devlet uzmanları veri merkezindeyken bile kayıtların silinmeye çalışıldığı tespit edildi.

Bu artık teknik bir hata değil; ulusal güvenlik meselesidir.

Çünkü bir şehrin sandık, konum ve kimlik bilgileri dışarı sızmışsa hedef yalnız birey değil, demokratik iradedir.

Cambridge Analytica, Batı demokrasilerini çökertti…

Eğer bu iddialar doğruysa “İstanbul Senin” de Türkiye’nin dijital egemenliğine yapılmış en büyük sabotajlardan biridir.

Veri çağında vatan savunması sadece sınırda değil, sunucudadır.

Unutmayalım:

Verisini koruyamayan millet, iradesini de koruyamaz.

//////

Ali Babacan için doğru adres CHP değil, AK Parti’dir

Ali Babacan, son açıklamasında “Tayyip Bey’le ne kırgınlığım var ne kızgınlığım var. Memleket sevgisinden, Allah inancından şüphem yok” dedi.

Bence bu söz, sadece bir nezaket ifadesi değildir, siyasi bir yön değişiminin işaretidir.

Çünkü CHP’yle masaya oturmak, Babacan gibi muhafazakâr kodlarla yetişmiş bir siyasetçi için baştan hataydı.

Kategorik olarak AK Parti’nin karşısında konumlanan, milletin değerleriyle çelişen bir partiyle ittifak kurmak; ne sosyolojik olarak bir karşılık buldu, ne ahlaki bir tutarlılık taşıdı.

Bugün geldiği noktada Babacan, bunu dolaylı biçimde kabul ediyor.

“Anlaşamadığımız nokta ülkenin nasıl yönetileceği” diyerek aslında yöntem farkı vurguluyor, değer farkı değil.

Bu, AK Parti ile yeniden yakınlaşmanın teorik zeminidir.

Türkiye’nin muhafazakâr demokrat siyaset çizgisinde yer alan herkes bilir ki;

bu ülkenin siyasi omurgası milletin değerlerine yaslanmadan kurulamaz.

Babacan’ın da o omurganın dışındaki ittifaklarda eriyip kaybolduğu ortadadır.

O yüzden artık tablo nettir:

CHP masasında oturmak değil, Ankara’nın millî ekseninde yeniden yer almak, Ali Babacan için hem siyaseten hem tarihsel olarak doğru yoldur.

/////

Washington’un yeni oyunu: Gemiyle gözdağı

ABD’nin Karayip’e uçak gemisi göndermesi “uyuşturucu operasyonu” değil, Venezuela’ya tehdittir.

ABD, “uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele” bahanesiyle en büyük savaş gemisi Gerald R. Ford’u Karayipler’e gönderdi.

Ama herkes biliyor; bu operasyonun hedefi uyuşturucu değil, Venezuela’nın bağımsız duruşudur.

Washington, Monroe Doktrini’nin hayaletini yeniden canlandırıyor.

Kendini hâlâ Latin Amerika’nın efendisi sanan ABD, petrole ve direnişe diz çöktürmek istiyor.

Ama karşısında bu kez Maduro’nun kararlılığı var.

Venezuela, yıllardır ambargolar, sabotajlar ve darbe girişimleriyle sınandı.

Maduro hiçbirinde geri adım atmadı.

Washington’un karadaki planı çöktü, şimdi denizden korku salmaya çalışıyor.

Ama Caracas, yalnız değil; arkasında halkı, dost ülkeleri ve adalet bilinci var.

Karayip’e gönderilen uçak gemisi bir güç değil, çaresizlik göstergesidir.

ABD’nin Latin Amerika’ya “barış” getirdiği hiçbir dönem olmadı; hep yıkım, fakirlik ve kaos getirdi.

Bugün de aynı senaryoyu deniyorlar.

Fakat tarih yeniden yazılıyor:

Bu kez o sayfada Washington değil, Caracas yazacak!