Canavarlaşan çocuklar

Abone Ol

Çetelenen çocuklar meselesi artık bireysel bir “gençlik suçu” tartışmasını çoktan geçti; toplumun güvenliğini, ailelerin huzurunu ve devletin otoritesini tehdit eden örgütlü bir yapıya dönüştü. Urfa’da işkenceyle öldürülen çocuğun katilinin de çocuk olması ve Ahmet Minguzzi cinayetinde mağdur aileye yönelen tehditler, bazı bölgelerde çocuklardan oluşturulan yarı‑örgütsel yapılar… Tüm bunlar gösteriyor ki çocuklar artık sadece suça sürüklenen bireyler değil; toplum için ciddi bir tehdit oluşturan, adeta canavarlaşmış bir hâl almış durumda. Suç örgütleri gençleri ön saflara sürüyor ve bu tablo hem sosyolojik hem güvenlik hem de adalet boyutlarıyla ele alınmayı zorunlu kılıyor.

Popüler kültürün etkisi de bu süreci besliyor. Cüneyt Arkın filmlerinden bugünün kabadayı/mafya dizilerine kadar pek çok anlatı, sokakta güç devşiren, hiyerarşi kuran, şiddetle baskı kuran karakterleri romantikleştiriyor. Gençler için bu figürler, özellikle kırılgan çevrelerde, bir prestij ve aidiyet sembolüne dönüşüyor. Bu etki sadece Türkiye’ye özgü değil; coğrafi sınırlar aşılmış durumda. Örneğin Güney Kore’de yayınlanan The Worst of Evil dizisi, internet üzerinden çocukları örgütleyen suç ağlarını, mafya liderlerini ve onlara karşı mücadele eden güçleri gösteriyor; bu mücadele ise ayrı bir toplum tarafından destekleniyor. Bu tür yapımlar kurgu olsa da gerçekliğe dair farkındalığı artırmak bakımından bize önemli dersler sunuyor.

Bu yapıları ayakta tutan en önemli güç unsurlarından biri ise teknoloji ve karanlık ağlar. Dark web gibi kapalı platformlar, uyuşturucu, silah, sahte kimlik veya lojistik materyal sağlayarak örgütlerin kapasitesini artırıyor. Yalnızca yasa dışı benzer pazarlar değil; gündelik kullanılan sosyal medya, mesajlaşma uygulamaları bile gençlerin hedeflenmesini ve çete/fan gruplarına dahil edilmesini kolaylaştırıyor. Suç örgütlerinin “ihale” aldığı, birbirine bağlantı kurduğu, kara para, uyuşturucu, silah gibi karanlık işler üzerinden güç devşirdiği bu yapıların çözülmesi, toplum güvenliği açısından kritik. Bu alan çözülmeden, çocukları korumak da örgütleri dağıtmak da mümkün değil.

Adalet boyutunda ise çok hassas bir gerçek var: canavarlaşan çocuklar konusu. Toplumu korumak ve mağduru adaletle buluşturmak bir yanda; diğer yanda suça karışmış çocukların rehabilitasyonu ve topluma yeniden kazandırılması süreci. Ancak çocuk failleri yetişkinler gibi değerlendirmek hem mağdura haksızlık hem de genci ömür boyu suçlu mertebesine atmak olur. Bu yüzden canavarlaşan çocuklar için ayrı, uzmanlaşmış mekanizmalar kurulmalı: hem caydırıcı hem rehabilite edici — psikososyal destek, zorunlu eğitim, topluma yeniden kazandırma. Aksi hâlde bu çocuklar, örgütlerin yeniden “orduya” dâhil etmek üzere hazır işçileri haline gelmeye devam eder.

Önleyici taraf asla ihmal edilmemeli: gençlere eğitim ve istihdam imkânı sağlanmalı; aileler desteklenmeli, okullarda rehberlik, sosyal hizmet–yerel yönetim koordinasyonu kurulmalı; gençlerin boş vakitlerini anlamlı kılacak sosyal alanlar oluşturulmalı. Aynı zamanda medya ve içerik üreticilerinin sorumluluğu büyük: suç, şiddet, kabadayılık, mafya hayatı “çekici” olarak değil sonuçlarıyla, yıkıcı etkisiyle gösterilmeli.

Sedat Peker suç örgütü ele başı olan, bunlara karşı mücadele edeceğini söyleniyor. Geçmişi kirli, karanlık; kazandığı para belli. Dolayısıyla buradan hareketle kirli suyla temizlik yapılmaz. Kirli insanla temiz toplum inşa edilmez.

Şunu çok net söyleyebiliriz: geçmişi karanlık, şiddetle, suçla şekillenmiş kişilerle — ister mafya lideri olsun ister sokak çetesi toplumsal düzen kurmaya çalışmak, baştan mahkûmdur. Bu yüzden ister “Daltonlar” ister mafya olsun bu yapıların etkisini kırmak, çocukları suçun odağından uzaklaştırmak, medyanın, adaletin ve sosyal politikaların sorumluluğunu birlikte yüklenmek zorundayız.

Sonuç açık: bu mesele sadece polisiye bir konu değil; güvenlik, sosyal politika, adalet, medya ve kültür boyutlarının hepsini kapsayan, toplumsal reflekslerle yüzleşmeyi gerektiren bir kriz. Toplumun selameti, çocukların ve gençlerin güvenliği, geleceğimiz için birlikte hareket etmek zorundayız.