Çözüm süreci için yeni yol haritası

Abone Ol

AK Parti iktidarının Türkiye’ye yaptığı en önemli tekliflerden biri Çözüm Sürecikuşkusuz. Toplumsal barış ve huzur sloganıyla yola çıkıldı ve pek çok tartışmalı söylem, pek çok korku eşiği aşıldı bu çerçevede. Süreç inişli çıkışlı bir grafik izledi, tepkilerle karşılaşıldı, nihayet seçmenin temel parametrelerden birine dönüştü. 7 Haziran sonuçları da meselenin ne kadar hassas olduğunu bir nevi tescil etmiş oldu.

AK Parti’den MHP’ye giden oylar sürece ilişkin milliyetçi reflekslerin yansımasıydı. HDP’ye giden oylara bakıldığındaysa onun da başka türden bir tepki olduğunu söylemek zorundayız. Şu ki, uzayan sürece dair AK Parti’nin yeknesak bir politika izlemekte ısrarlı olduğunu düşünen kitleler HDP’ye ‘emaneten’ oy verdiler. Bu kitleler dindar Kürtler’di. Muhtelif İslami Kürt STK’lar, daha seçim öncesinde HDP’yi destekleyeceklerini açıklamışlardı.

Şimdi gelen açıklamalara bakıldığında AK Parti ve HDP kanadı, sürece dair kararlılık mesajı verirken, diğer partilerden ses yok. Buna mukabil yıllardır bas bas bağırarak dillendirdiğimiz yöntem hatalarının tekrarlanmaması için kardeşlik vazifemizi yerine getirelim.

Evvele şunu belirteyim, bana göre AK Parti’nin en İslami politikası Çözüm Süreci’dir. Buna ‘hayır’ mı diyorsunuz? Peki öyleyse şu şekilde ifade edeyim: Sadece pragmatik kaygılarla bile hareket edilmiş olsa, yani bölgenin kalkınmasının, sükunet ortamının Türkiye’ye yarayacağı gibi bir saikle yola çıkılmış olsa bile kıymetlidir bu politikalar. Tabi ben ana motivasyonun sadece pragmatik kaygılar olduğu kanaatinde değilim. Kürtlerin ‘anasır-ı İslam’ olması hasebiyle ümmetin en önemli parçalarından biri olduğunu ve Kürt meselesinin çözümünün İttihad-ı İslam için elzem olduğunu düşünüyorum. Taraflar her ne kadar İttihad-ı İslam demeseler de, “İslam sancağı altında bin yıl beraber yaşadık” dediler, İslam’ı kast ederek ‘ortak değerler’ vurgusu yaptılar.

Buna mukabil, böylesine hayati bir süreçte izlenen yolun zaman zaman çok da makul olmayan pratiklere kapı araladığı düşüncesini ifade ettim hep. Yani sadece PKK-HDP ve İmralı’nın muhatap alındığı, bölgedeki diğer dinamiklerin sırtları sıvazlanarak da olsa dışta tutulması hataydı. Dindar bir halkın, kadim medreselerle Anadolu ve havzasındaki ilim geleneğinin taşıyıcısı konumundaki bir halkın, siyaseten farklı eğilimler gösterseler de camilerin vakit namazlarında dolup taştığı bu mümbit toprakların yegâne temsilciliği bir grubun tekelindeymiş gibi bir fotoğrafın ortaya çıkması herkesin kabahatiydi.

Akil insanlar heyetinin oluşturulması iyi bir fikirdi ancak bırakın Müslüman Kürtleri, ortalama bir insanın dahi tepki göstereceği, meseleden bihaber kimseleri ‘akil’ diye halkın önüne koymak neyin nesiydi! Ne olmalıydı peki? Bölgede yaşasın yaşamasın sözü muteber insanlar bu işe ortak edilmeliydi. Bu bir esnaf da olabilir, bir imam da, bir STK yöneticisi ya da mahallesinde yaşayan emekli bir amca da. Bölgede bu ve benzeri eleştirilerle sesini duyurmaya çalışan gruplar, pek çok şeyi sineye çekti ama provakasyona gelmedi. Bunu da bir kenara not edelim. Madem bir iç hesaplaşma yaşıyoruz bunları tartışmamız şart.

Şimdi nasıl bir koalisyon formülü üzerinde uzlaşılacağı en çok merak edilen konu. Yukarıda ifade etmeye çalıştığım unsurların dikkate alınmasının yanında, olası koalisyon senaryolarının sürece nasıl yansıyacağı da cevabını bekleyen bir başka soru. Bu durumda yapılması gereken şey ise sürecin sivil dinamiklerin yanı sıra tüm partilerin uhdesinde yürütülmesi. Yani meclisin tümünün bu sürece ortak edilmesidir. CHP’nin meseleye sıcak baktığı biliniyor, olası bir Ak Parti-MHP koalisyonunda da belli meseleler dikkate alınıp yol yürümek denenebilir. HDP’nin her iki durumda da destekleyeceği muhakkak.

Kazanımların kaybolmaması, bölgenin bir huzur iklimine kavuşturulması noktasında alınan mesafeden geri dönülmemesi çok önemli.