Cumhuriyet

Abone Ol

Her kuşak kendi hikâyesi ile tanıdı dünyayı. Şimdi hayatta olanlar ise 60’lardan bugüne bu topraklarda derin acılara mukadder oldu. 2000’lere gelirken Avrupa ile gelişen sıcak ilişkiler sürecinde, demokrasi her kesime fazlaca sevimli gelmeye başlamıştı. Çünkü kuşaklar, yaptığı darbe sonrası balans ayarı yapan devlet aletlerinden yeterince yorulmuştu.

Bizim kuşak da 80’de darbe yapmasına aldırış etmeden pişkince millete nizam vermeye çalışan vesayetçilerin elinde şekillendi.

Kendisini yüksek değerlere yaslayarak suçunu bastırmak isteyen darbeciler, cumhuriyetin hikmetlerini dillerine doladılar. O yüzden bizler kuruluş günlerinden daha çok cumhuriyet telkini altında büyümüş kuşağız.

O yüzden ben “Cumhuriyet, yüksek ahlâkî değer ve niteliklere dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir.” cümlesini o gün bugündür tam olarak anlayamadım.

Ve Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yasayacaktır.” cümlesini tekrarlayan darbecilerin neyi yaşatmak istediklerinden pek emin olamadım.

Çünkü faziletin üstünlüğünü ve yaşama hakkını sadece kendine reva gören darbecilerin idarede kalmak suretiyle haklılıklarını göstermek istedikleri bir devletli telkinini anlamayan yoktu.

Bu yüzdendir ki sağlı sollu aydınlanmanın bu devletli dile mesafesi çok zaman devam etti.

Duvarlara taşlara, bayırlara düzlere, okullara yollara Cumhuriyet’in faziletlerini kazıdık. Bayramlarımız, marşlarımız, meydanlarımız hep “Cumhuriyet” oldu.

Son yıllarda cumhuriyet muhafazakâr sağın en çok konuştuğu kavram oldu. Cumhurbaşkanlığı sistemi ve şimdi de seçim süreçleri ile “Cumhur İttifakı” üzerinden bu çoğunluğun yönetimi üzerinde meşgulüz. Milletin iradesinin tecellisinin buluştuğu çoğunluğu sayısal olarak işaret eden bir sistemden bahsediyoruz. Bu fazileti Goethe “En iyi hükümet, bize kendi kendimizi yönetmesini öğreten hükümettir.” şeklinde tanımlamış, Aristipper de “Halk yöneticilere, yöneticiler de yasalara saygı duydukları zaman, toplum iyi yönetiliyor demektir.” buyurmuştu.

Fakat artık ben biliyorum ki kim çoğunluğun iradesinden bahsediyorsa kendi tarafında kümelenen çoğunluğu işaret ediyordu. Dün de böyleydi bu gün de. Bu kümelenme bir fazilet ve erdem yarışı olabilir mi? İstenirse olur. Milleti refah ve huzur ortamına taşıyacak kalıpların ya da formların kendisinden kaynaklı bir hikmeti yok, onlara toplumların yüklediği kutsiyet milletleri mutluluğa eriştirebildiği ölçüde olacaktır.

Fakat ne yazık ki Anadolu deneyimi, yaptığı her şeyi haklı ve meşru görenlerin yaptıklarını yapmaya devam etmek için çoğunluk arayışı olarak özetlenebilir. Geleceğimiz ve çocuklarımız için sorumluluklarımız var. Demokrasiler isteyenin istediği ile çekilişe katılmasına fırsat veriyor. Mevcut koşullarda he türlü sayısal hesapları da masada konuşabiliyoruz. Oyun ve çekiliş kuralları için de istenen imkânlar var. Fakat çoğunluğun dışında kalanları tanımlama yetkisi her dönemde tarvmatik biçimde el değiştirdi. Millet iradesi ile şekillenen bir idare, yoluna yara almadan devam edemedi. Yeni gelenler, geleneği ve birikimi yaşatmak yerine öncekilerin eserlerini ortadan kaldırmaya zaman harcadılar.

Her dönemde devletin bekasını merkeze alarak milletin doğal hakkı olan huzur ve mutluluk iklimi bu yönetme süreçlerinin sert rüzgârları önünde savruldu.

Seçim süreçleri, seçim hükümetleri, koalisyon görüşmeleri, seçim bütçesi, seçim ekonomisi, seçim sonrası nekahet dönemi. Bütün bunlar milleti ve bir tek vazifesi millete hizmet etmek olan devleti yoran ve tüketen ağır yükler olmuştur.

Bugün, kabaca iki yıldır yaşadığımız seçim sathında 2023 seçimlerini de hesap katarak yaşayan bir cumhurun evlatlarıyız. Ve bu bizi çok yormaktadır. Cumhuriyet ve demokrasi seçimden daha fazlası olmalı. Artık bize bu faziletli yüzünü daha çok göstersin.