Dejenere Kürtler (!), asimile Kürtler (!) ve PeKaKa

Abone Ol

İnsanoğlunun sırrına akıl erdirmek zor.

Çok zor öğrenir mesela. Zor anlar ve zor kabul eder.

Bir kere kabul ettiğinden de, zor vazgeçer.

Kibri aklına ve vicdanına galebe çalar çünkü.

Ancak, akıl ve irfan sahibi olanlar istisna.

İnsanoğlunun düştüğü bir kibir çukuru var ki, en tehlikelisi.

Irk kibri.

‘Ben daha üstünüm’ denildiğinde, daha aşağı kalınmadığını göstermek için elden gelenin ardına konulmadığı bir ‘delilik’ hali.

Milletlerin gelişmişinde de, az gelişmişinde de, en ilkelinde de görülen aynı kökten kolay manipüle edilebilir bir kompleks.

Durumun bir medeniyet ve ilkel benlik problemi olduğu kesin.

Bu yüzden Afrika açık ara önde.

Araştırmalar, Afrika’da binlerce klan, toplamı 2000’i geçen dil ve lehçeden bahsediyor.

Allah bilir, nerdeyse birbirlerinden farkları yokken, var olan nüansı üstünlük gibi görüp, kendilerini daha kahraman, daha bilgili, daha medeni ve daha güzel kabul ediyor olmalılar.

90’lı yılların başında Ruanda’da Hutu ve Tutsiler arasında 800.000 (yazıyla sekiz yüz bin) insanın vahşice katledilmesiyle sonlanan husumeti hatırlıyorsunuzdur.

Doğrusu, kan dondurucu görüntüler bütün canlılığıyla zihnimde.

Hutu ve Tutsiler sosyo-kültürel olarak birbirine çok benzeyen iki kabile.

Hutuların hışmına Tutsilerle birlikte ‘ılımlı’ yaftası yiyen Hutular da uğramıştı.

Şaşırmayacağınızı bilerek söyleyeyim.

Bu iki Afrika kabilesinin husumetinin arkasında ‘Emperyalistlerin parmağı’ vardı.

Aktörler her yerde aynı. Değişmiyor.

Başta Fransa olmak üzere, Amerika, Almanya, Birleşmiş Milletler ve Çin.

Çin’in meseleye katliamda kullanılacak silahların üretimiyle dahil oldu.

Ruanda’nın ekonomisi iyi olmadığı için, Çin’e verilen silah da yüzbinlerce ‘satır’.

Soykırıma dönüşen bu husumetin sebepleri de sizi şaşırtmayacak türden.

Belçika ve sömürgeci Fransa’nın, eğitim dahil bütün imkânları Tutsilere sağlayıp, onları şımartmaları ve Hutuların, aşağı insanlık kategorisinde değerlendirilmesini sağlayıp fitneye zemin hazırlaması.

Ne kadar tanıdık değil mi?

Emperyalist vicdan ve ahlâkın düzeyini anlamak açısından dönemin Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterand’ın “O ülkelerde bir soykırım yaşanması o kadar da önemli değil” cümlesi önemli.

İnanılır gibi değil mi? Tabiatlarına uygun.

Emperyalistlerin kullandıkları yöntem hiç değişmiyor.

‘Emperyalistler’, ‘dış güçler’ deyip geçmemek, kim olduklarını zikretmek lâzım.

‘Amerika’, ‘İngiltere’, ‘Fransa’, ‘Almanya’, ‘İtalya’, ‘Rusya’, ‘Çin’ gibi.

Malûmu bir kere daha ilân etmekten öte değil ama, doğrusu bu.

Emperyalistlerin ülkemizde de aynı dümenleri çevirmesini ‘safsata’ deyip sulandıranların inadına dillendirmek lazım.

PKK da 90’lı yıllarda Fransızların fazlasıyla ilgi alanındaydı. Özellikle Bayan Mitterand’ın.

Mevzunun, Hutular-ılımlı Hutular ve Tutsilerin, PeKaKa ile ne alâkası olduğunu merak ettiniz eminim.

PeKaKa terörüne yönelik operasyonlara Almanya’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın, Amerika’nın, Birleşmiş Milletler’in müdahil olmaları, bu kronikleşmiş yarada, yüzde yüz parmaklarının olması sebebiyle rahatsız olmaları yüzünden elbette.

Hutuların, ‘ılımlı’ diye yaftalayarak kendi insanlarını katledişiyle, PeKaKalıların, Müslüman Kürtleri, Türkler ve Türkiye ile kavgalı olmayan Kürt aydınlarını, Kürt sanatçılarını, sağduyulu Kürt vatandaşlarını ‘asimile Kürt’, ‘dejenere Kürt’ olarak yaftalayıp, HeDePe eşbaşkanı Selahaddin Demirtaş’ın 6-7 Ekim 2014 serhildanında vahşice katledişleri arasında yöntem ve vicdan olarak hiçbir fark yok.

Ve sahnedeki aktörler de aynı.

Hutular gibi, emperyalistlerin oyuncağı olmuş PKK ne kadar çabalasa da bir iç savaş çıkaramayacak bu topraklarda inşallah.

Çünkü, bu topraklar 1434 yıllık bir İslâm Medeniyeti havzası.

Kürt de, Türk de İslam Medeniyeti’nin çocukları.

Aslî kültürel kimliğini reddeden, ilkesiz ve kimliksiz bir düşmanlıkta karar kılmış, gerçekte kendisi dejenere bir kimlik ürünü PeKaKa ve öteki ırkçılar mesafe almış olsa da, hevesleri kursağında kalacak inşallah.

Allah inananların sahibidir ve yanındadır.