Her zaman belirtiriz değil mi; “Türkiye değişiyor” diye. Ve bu değişim kurum-kuruluşlarıyla da sınırlı kalmıyor. Yanında insanları da değiştiriyor. Bu seferki bahsedeceğim değişim memleket adına olumlu bir değişim.
Bu bayram tüm kurban işlerimi hallettikten sonra Bolu/Seben’de kaymakamlık yapan dostum Fatih’in yanına gittim. Gitmek zorundaydım. Birçok yer değiştirmişti ve ben kendisini sadece telefon aracılığıyla tebrik edebilmiştim. En son aradı ve 45 dakikalık haklı sitemi sonucunda beni mecbur etmişti, Seben’e gitmeye. Fatih’le Marmara’da yüksek lisans yaparken bazen çay içecek para bulamazdık, aylık Akbil yaptık mı kendimizi şanslı addederdik.Tabii o zamanlar bize bir şey öğretiyordu; ama farkındaydık değildik.
Fatih’in Seben’de yaptığı işlere bir göz gezdirince, o günlerde yaşadığımız zorlukların bize vermiş olduğu mesajı yeni yeni idrak edebiliyorduk.
Neydi o?
Seben’de ihtiyaç sahiplerine kömür dağıtılması gerekiyordu ve bu dağıtım ihale usulüyle taşeronlara veriliyormuş. Buradan devletin, yani halkın kaybedeceği para bir hayli yüksekmiş. Tabii bizim Fatih zorluk görmüş adam. Hemen müdürlerini toplar ve bu kömür dağıtım işinin bizzat kaymakamlık görevlilerince yapılacağını söyler. Evet, çok başarılı bir şekilde bu işin üstesinden geldiler ve aracıya verecekleri para devletin kasasında kaldı. Sizi duyar gibiyim. Evet evet bürokrasi sevmez bu tür işleri. Bir sistem var ve bu sisteme çomak sokulsun istemez. Hemen defter dürme politikasıyla işin gereğini yapar. Problem değil. Devlet görevi ateşten gömlektir ve biz onu giymeye atla gideriz. Her daim bir mücadele içinde olacağız, kişinin burnunun ucunda olanı görmesi sürekli bir mücadele gerektirmez mi zaten?
Şahsım Bolu/Seben’e gezmek için gitmişti, en azından Fatih öyle söylemişti bana. Ama Kaymakam Fatih, sabah 10.00’da kaldırdı beni: “Hacı abi kalk, et dağıtım işi bize kaldı.” Emir büyük yerden, kalktık. Ve o gün hayatımın en güzel bayramlarından birini yaşadım. Bolca çay içtik, üstüne bolca tatlı ikram ettiler ve en önemlisi bolca hayır duası aldık. Sanırım en önemlisi de buydu. Bir de kimsesiz Ayşe Nine o günün bereketiyle birlikte Seben’deki evini devlete bağışlama kararı almıştı. “Ama ben öldükten sonra ha…” diye de uyardı bizi…
Biz o zor eğitim günlerinde kendimize bir kişilik inşa ediyormuşuz da haberimiz yokmuş. Eğer kendimize kişilik inşa edememiş olsaydık, kurallar ve talimatların gölgesinden başka bir şey olmazdık. Türkiye’nin birçok ilçesinde kaymakam arkadaşlarım var ve hepsi de Fatih gibi…
Günün sonunda Şehit Kaymakamımız Muhammet Ağabey’in babası Asım Amca’yı ziyaret ettik ve bu mülki amirlerden çokça umutlu olduğunu, hepsinin gelecek vadettiğini söyledi. Üstüne bir de; “Böyle kaymakamları görüp de Kılıçdaroğlu şimdi nasıl delirmesin” diyerek doğru yolda olduğumuzu bir kez daha doğruladı.