Dijital diktatörlük

Abone Ol

İngiliz yazar Goerge Orwell, 1949 yılında “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” adlı bir roman yazdı. Bu romanda hayali ülkelerde Big Brother (büyük Ağabey) diye tanımlanan bir merkezin insanları nasıl tahakküm altına aldığı anlatılıyor. İnsanlar bir merkezden takip ediliyor ve yönlendiriliyorlar. Aynı yazar yine “Hayvan Çiftliği” adlı romanda hayvanlar üzerinden sömürü ve eşitsizliği ironik bir şekilde işler.

Orwell, 1984 adlı romanından yapılan 1984 adlı filmi, adını taşıdığı yıl gösterime girdi. Zamanının diktatör ülkesi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ( SSCB), filmin sinemalarda gösterimini yasakladı. Filmde anlatılanların komünist Rusya’da yaşananlara benzerliği rejimi tedirgin etmişti.

Dijital devrim sayesinde ikinci Big Brother dönemini yaşamaya başladık. SSCB çöktükten sonra artık insanların tek bir merkezden yönetilip, yönlendirme devrinin bittiğine inanan fikir adamları çıktı. Aldous Huxley “Cesur Yeni Dünya” adlı kitabında insanların artık tek bir merkezden yönetilmek yerine kendisine ulaşan milyonlarca mesajdan hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğunu anlayamayacağını, adeta “Çokluk içinde kaybolacağını” ifade etmektedir.

1994 yılında hayatımıza giren internetin getirdiği yeniliklerden yapay zeka sayesinde yeniden tek merkezden olmasa bile aynı kafaya sahip siyonistler tarafından oluşturulan sosyal medya aracılığıyla haber akışı kontrol atına alınmaya çalışılıyor. Siyonistlerin Filistin’de yaptığı soykırımı geleneksel medya üzerinden kontrol edenler, sosyal medyayı da kontrol altına almaya çalışıyorlar. Gazze’de yaşananları geleneksel medya mecralarından televizyon, radyo, gazete ve haber ajanslarının Batılı ülkelerde ve özellikle ABD’de uzun zaman haber yapmadıklarına şahit olduk. Bu kurumlarda çalışan vicdan sahibi muhabir, yönetmen ve yazar gibi farklı mesleklerde çalışanların isyanları bile doğru dürüst haber yapılıp dünya kamuoyuyla paylaşılamadı.

Çok sayıda dijital mecranın sahibi ya siyonist ya da taraftarı olarak Filistin’de İsrail’in yaptığı soykırımı görmemezlikten gelmemenin yanı sıra paylaşılan haberleri de engelleyerek tam bir dijital diktatörlük sergiliyorlar. Facebook, Instagram ve WhatsApp gibi mecraları elinde bulunduran Meta şirketi sansürcülükte zirve yaptı. Yapay zeka sayesinde paylaşılan haberleri temizleyerek soykırımı meşrulaştırıyorlar.

İsrail’in katil başbakanı telefonu göstererek “Elinde bu alet olan herkes siyonizme hizmet ediyor” açıklamasını yaptı. Yine BM’de katıldığı toplantıdan sonra influencer denen yalan makineleriyle bir araya gelerek daha fazla nasıl manipülasyon, çarpıtma, yalan haber yapmaları gerektiğini konuştular. Serbest ve kontrolsüz yayın yapan TikTok’u aldıklarını ve bundan sonra siyonizm yanlısı yayınlara izin verilirken soykırımı anlatan içeriklere fırsat vermeyeceklerini anlattı. Sırada X yayın organının olduğunun altını çizmeyi de unutmadı.

Bu faşist “Big Brother”ların karşısında dünyanın büyük bir acziyet içinde olduğunu görüyoruz. Çin ve Rusya gibi bu mecraları yasaklayıp kendi yerli medyalarını devreye sokan istisna ülkelerin dışında dünya adeta teslim olmuş durumda. Aslında artık bu mecraları oluşturmak teknik olarak hiç zor değil. Kullanımın yaygınlaştırılması yeterli oluyor. Ülkemizde NSOYSAL, BİP, YAAY gibi yerli mecralar üretilmiş olmasına ve teknik olarak diğerinden geri olmamasına rağmen neden daha fazla yaygınlaşmıyor? Gazze’de insanlar canlarını verirken biz bir sosyal mecrayı bile kullanmaktan acizsek vay halimize… Bu mecraları yapanların da daha fazla reklam ve tanıtım yapması gerekir. Bu çağda işi yapmak yeterli değil, gerekli tanıtım yapılmadan sonuç alınmaz. Yoksa dijital diktatörlük nedeniyle yeni bir emperyalizm çağı yaşarız.