“Ve mâ teşâûne illâ en yeşâallâhu rabbul âlemîn.”
“Âlemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.”
(Tekvîr, 81/29)
İnsan “ben istedim” der.
Ama Kur’an sorar:
Gerçekten sen mi irade ettin?
Modern çağın en büyük yanılgısı şudur:
İnsanı mutlak irade sahibi zannetmek.
Her şeyi planladığını, yönettiğini, belirlediğini sanmak.
Oysa ayet çok net konuşur:
“Siz dileyemezsiniz.”
Ama orada durmaz.
Devam eder:
“Allah dilemedikçe.”
Yani irade var,
ama sahibi sen değilsin.
Anahtar sende gibi durur,
ama kapı O’nun elindedir.
Bugün insanlar “özgür irade” diye bağırıyor.
Ama özgürlük zannettikleri şey,
çoğu zaman nefsin esaretidir.
İstediğini yaptığını sanan insan, aslında arzularının peşinden sürüklenir.
Kur’an bu ayetle dengeyi kurar:
Ne cebir vardır, ne başıboşluk.
İrade var,
ama emanet.
İnsan ister.
Ama isteme kudretini veren Allah’tır.
İnsan yönelir.
Ama yönü yaratan Allah’tır.
İnsan karar verir.
Ama o kararı mümkün kılan Allah’tır.
Bu yüzden bu ayet, kibirli akla indirilen son tokattır.
Ve gururlu nefsin susturulduğu yerdir.
“Ben yaptım” diyenlere,
“Sen dileyemedin bile” der.
“Ben seçtim” diyenlere,
“Seçme imkânını kim verdi?” diye sorar.
Tekvîr Sûresi böyle biter.
Gökler sarsılır,
yıldızlar söner,
denizler kaynar,
insan sorgulanır…
Ve finalde insan yerine oturtulur.
Çünkü mesele şudur:
İrade senin, ama hüküm O’nun.
İstek sende,
ama kudret O’nda.
Bu ayeti anlayan insan,
ne kaderi inkâr eder,
ne iradeyi putlaştırır.
Ne Allah’ı suçlar,
ne kendini ilahlaştırır.
Ve işte hakiki teslimiyet burada başlar.
Selam ve duayla.
Fî emânillah...