Ülkemizde bütün ilişkiler din ve din karşıtlığı üzerine kurulu.
Gündelik hayat, politika ve siyaset, hatta kültür-sanat ve edebiyat alanında bile.
Dindarların dini merkeze almalarında bir tuhaflık yok.
Tuhaflık, dinsizlerin, dini merkeze alarak pozisyonlarını belirlemelerinde.
Televizyonlarda, aile-mahalle dizilerinde bir Müslüman karakterin olmayışı, onca olaylar silsilesinde, ne diyaloglarda, ne evlerde, ne de sokaklarda inanca dair en küçük bir simge görülmeyişi bu dinsiz zihniyetin en kral sansürüdür.
Din düşmanlığı ve karşıtlığının laiklik üzerinden izahatla yapılması zekâmızla alay etmektir.
Yemiyoruz.
Osmanlı’ya karşı inkâr ve nefret dolu söylemler, onun, Kızıl Elma’sını İslâmlıkla belirlemiş cihanşümul bir ideal devleti oluşunadır.
Dindarlara karşı yok sayma ve öteki tavrı, sosyal hayatlarıyla birlikte, kültür ve edebiyatlarına da yapıldı.
Aynı zihniyetin, Divan, tekke edebiyatına karşıtlığı da aynı kökten bir nefretin ürünü. Çünkü, Divan Edebiyatı şairleri de dindardır ve referansları da genel olarak dindir.
Cumhuriyet dönemi aydınlarında, dindar ve dini referans alan sanatlara karşıtlığı net görürüz. Resmi ideolojinin güçlü askeri vesayetine dayanılarak, arsız ve azgın bir saldırganlık sergilenmiştir.
Allah inancı olan, dindar düşünürler, sanatçılar ve edebiyatçılar kaale alınmamış, sert eleştirilerin muhatabı olmuşlardır.
Rahmet olsun, Mehmet Akif Ersoy bu azizliğe uğrayanlar içinde en meşhurudur. İstiklal Marşı’mızın şairi bu mümtaz ismin, şiirleri şiirden sayılmadığı gibi şairliği de itibarlı şairlikten sayılmamıştır.
Bu reddin en büyük sebebi, merhumun dindar bir Müslüman oluşudur.
Tematik olarak yüceltilen ve övgüyle bahsedilen II. Yeni’nin, övgülerine mazhar olan özellikler ‘gündelik dil-hayatın’ şiir ve edebiyata girmesi, Mehmet Akif’in şiir ve edebiyatı söz konusu olduğunda aşağılama argümanıdır.
Ne yaman çelişki değil mi?
Şayet, II. Yeni’nin özelliklerini, yenilik ve edebi kazanım olarak göreceksek, bunu II. Yeni’nin hanesine değil, Merhum Akif’in hanesine yazmak gerekir. Çünkü, söz konusu yenilikleri ilk önce Akif yapmış, üstelik bayağılığa düşmeden başarmıştır.
Dinsizlerin merhum Akif’e yönelik eleştirilerinden, bazı Milliyetçi-muhafazakârlar bile etkilenerek, merhum Akif’in şiirine, benzer eleştiriler getirmişlerdir.
Ne yazık.
Bugün, dindar şair ve yazarlar hâlâ, dinsizler ve din karşıtlarının acımasız eleştirilerinin muhatabı.
Bu ayrıkçı ve ötekici dinsiz zihniyetin, kötü şair ve edebiyatçılarına ideolojik sadakatle iltifat edip, batılı şair ve yazarlara itibarlarında dini bir kriter olarak almayışları, tavırlarının ‘İslâm ve Müslümanlar’ özelinde olduğuna kuşku bırakmıyor.
Şahsen ben de, içinde bulunduğum muhafazakâr çevre de, kendini aydın, ilerici gören katı taassup sahibi bu dinsiz aydınların yobazlığını taşımıyoruz.
Şair, düşünür ve yazarlarla eserlerine, ne ideolojileri, ne dinleri, ne de milliyetlerine göre bakıp itibar ediyoruz.
Bizim için nitelikli ve güzel olmaları yetiyor.
Çünkü, “İlim ve güzellikler kayıp malımızdır, nerede bulursak alırız.”
Vesselam.