Diriliş için direniş şart

Abone Ol

Diriliş için direniş şart 

İslam coğrafyasında 1839 Tanzimat Fermanı ile başlatılan büyük oyun, 1856 Islahat Fermanı ile ilerlemiş 1909 31 Mart Vakası ile daha genişlemiş, 3 Mart 1924’te hilafetin kaldırılması ile başka bir safhaya geçmişti. O günden bugüne iktidar mücadelelerinde daima Müslümanların kanı dökülmüş, bin yıldır Selçuklular, Memlüklüler ve Osmanlılar ile sağladığımız, birliğimiz, kardeşliğimiz bozulmuştu. ABD, 1979’da Afganistan’da SSCB’nin işgaline karşı kurduğu El-Kaide’yi tarihin en büyük işgaline zemin hazırlamak için kullanmış, 11 Eylül saldırısı sonrası başta Afganistan olmak üzere Ortadoğu’da dayattığı sistemle ya da uzattığı uyku hapları ile direnişi kırmaya başlamıştı.

KORKUNÇ PLANLAR

Karşımızda yeşil kuşak ile bizleri ılımlılaştıran, açık tabirle dinini yaşa ancak bize karışma diyen, kaos çıkar, parçala ve yut stratejisi ile tüm taşları domino edasıyla yıkan timsah benzeri bir düşman var. Bu düşman öyle şiddetli ve bizim zaaflarımızı o kadar iyi biliyor ki, işimiz zor ama imkansız değil. Önce soğuk savaş döneminde Baas’çı ve Amerikancı olan liderler başımıza getirildi, 30 yıl süren saltanatları sonrası bizlere tıpkı 1789’daki Fransız İhtilali gibi özgürlük, adalet, eşitlik, demokrasi vaat ederek Arap Baharı operasyonuna start verdiler. Suriye hariç tüm ülkelerde halkın lehine gözüken tüm devrimler gerçekleşti, diktatörler öldürüldü ya da kaçıp gitti. Peki ya sonra? Huzurumuz kaç saat sürdü? Arap Baharı’ndan sonra yine bir çatışma ortamı oluştu, Libya’da ve Mısır’da asker idareye el koydu. Hasan El Benna’nın talebeleri bir bir zindana atıldı. Şii’lik dediler, Vahhabilik dediler, tarih boyunca hiç savaşmayan; hatta aralarına küslük bile girmeyen Hanefi, Şafii, Hanbeli ve Maliki Müslümanlarını birbirine parçalattılar. Ajanlarına âyet okuttular, kafa kestirdiler, biz Müslümanlara terörist damgası vurdular.

DENGELER DEĞİŞİYOR

Karşımızdaki gücün, parası var, silahı var, medya organları ve içimizde devşirdiği işbirlikçileri var. Ama bizde daha fazlası var. Ortadoğu’da akan kanı, ağlayan anaları, patlayan bombaları lehimize çevirecek, zindandaki mazlumların duasını alacak bir direniş potansiyeli var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye 2007’de değiştirdiği dış politika ekseniyle Filistin’de, Mısır’da ve Suriye’de söz sahibi olarak sonu aydınlığa çıkacak tünele ilk kazmayı vurdu. Bizlere de uyanış için kazılmaya başlanan bu tünelde Theodor Herzl’e “Kanla alınan topraklar, kanla verilir” diyen Sultan Abdülhamid gibi direnmek görevi düştü. Aydınlık tünelde fitne de olacak, sırtımızdan da bıçaklanacağız, akademisyen kimliğini taşıyanlar terör propagandası da yapacak, muhalif partiler darbecilerle omuz omuza yürüyecek, ülkemizde bombalar da patlayacak. Ancak İbrahim’in yolunda karınca olmayı kabul ettiğimiz sürece zafer bize Allah tarafından müjdelenmiştir. “Eğer gerçekten iman etmiş kemseler iseniz, üstün olan sizlersiniz.”