Diriliş Postası gazetesinin gündeme gelip kamuoyunun önüne resmen konulduğu 28 Şubat gününe kadar heyecanla beklendiği, benim de birçok çevrede müşahede ettiğim bir gerçektir.
Bu heyecanlı bekleyişe “Diriliş Postası ne kadar cevap verdi?” sorusunu sormak şu an itibariyle hem erken hem de gereksiz.
“Kervan yolda düzülür” sözünün hikmeti mucibince muamele etmek lazımdır.
Özetle okuyucuya denecek şey, “Bizi izlemeye devam edin, konuşacak net şeyleriniz olsun”dur.
‘Diriliş’ kelimesi etkileyici bir kelime, ben hangi cümlede geçerse geçsin ‘Diriliş’ kelimesini duyduğumda etkilenirim. Her ne kadar posta-cı tamlayanı beni ajite etse de.
Kavram olarak ‘Diriliş’, biz Müslümanları hem tutup ahirete bağlar hem de dünyadan ahirete uzanan kuşatıcı bir anlam haritasına katar.
Bu sebeple ‘Diriliş’ kavramını isim olarak kullanan bir gazetenin emekçileri, bu güzel ismi dilin afetlerine kurban etmemekle sorumludur.
İsimler/kavramlar dilin/dıl’ın afetlerine kurban edildiğinde, insanı taşıdıkları anlam dünyası berhava olur.
Diriliş, yok olmaktan necattır ve bu kurtuluş da İslam üzerinden mümkündür.
Öyle ise, biz ‘Diriliş’ emekçileri dünyaya bakarken yeryüzünü mescit gören bir gözle bakmalıyız.
Bu mescitte bu dine mensup olmayanlar da var.
Bu mescitte birçok farklı mezhepten ve meşrepten, birçok farklı renk ve kavimden insanlar da bizim mescitte bulunma nedenimizle ortak olarak bulunmaktadırlar.
Bu temel gerçekliğimizin en öncelikli handikapı, dilimizin afetlerine uğramaktır.
Elbette bu çok renkli mescitte biz de bulunurken, ipsiz-sapsız-imamsız bulunuyor değiliz.
Bizim de bir mezhebimiz, bir meşrebimiz, bir rengimiz, bir tarzımız var.
İşte ‘Diriliş’ olarak bizim tarzımız, bütün bir insanlığa dönük, bütün bir İslam milletini kuşatan bir dil ve gönül (Dıl) sahibi olmamızdır.
Dilimizi, ne zaman, nerde ve ne şekilde kullanacağımızın bilgisine maruf değilsek, en başta ‘Diriliş’ ismini, kendimizi ifade için kendimize müsemma kıldığımız kavramı dilimizin afetlerine kurban etmiş oluruz.
Yani, mademki ‘Diriliş’ ismini kendimize müsemma kıldık, o zaman biz de en azından dilimizle bu kavrama müsemma olup mütekabiliyeti sağlamalıyız.
‘Diriliş’ , aynı zamanda insan, yarın yevmül mahşerde, dirilirken, Türklüğümüzden, Kürtlüğümüzden, Çerkesliğimizden, Sünniliğimizden ve Şiiliğimizden, hangi meşrebe mensup olup olmadığımızdan hesaba çekilmeyeceğimizi hatırlatan bir kavramdır.
Umulur ki, ‘Diriliş Postası’ emekçileri de yarın hesapta olmayacak füruatı esas kabul etmeyen, asla ait bir üslupla olması gerekeni ifade eden, olup biten yanlışlıkları da cesaretle dile getiren bir tavrın ifade edicileri olurlar.
‘Diriliş Postası’ güzel başladı ve onun başladığı gibi güzel devam edeceğine, medya dünyasında ahlaki bir standart, referans noktası olacağına inanmaktayım vesselam.