DIŞARIDAN AYAR VERME DÖNEMİ BİTTİ… TÜRK SİYASETİNE FT ÜZERİNDEN OPERASYON TUTMAZ

Abone Ol

Financial Times, Türkiye’nin iç siyasetini yeniden dizayn etmeye dönük klasik bir operasyon yazısı yayımlamış. Manşet belli:

“Erdoğan’ı zayıflatan adam.”

Ardından da –kim olduğu meçhul– bir “Türk siyasi analistin” yorumunu servis ediyorlar:

“Bilgisayar başında ideal bir Erdoğan rakibi üretseydiniz, İmamoğlu çıkardı.”

Bu cümlenin tek amacı var:

Türkiye’yi kendi içinde iki lidere bölüp kutuplaştırmayı artırmak, iç siyaseti mühendislik masalarında şekillendirmek ve Türk devlet aklını zayıf göstermek.

Ama bir gerçek var ki, FT’nin göremeyeceği kadar büyük:

Recep Tayyip Erdoğan, bu ülkenin 20 yılı aşkın istikrarının, devlet direncinin ve milli irade gücünün adı.

Bir “proje siyasetçi” ile aynı kefeye koymak sadece siyaset bilmemek değil.. Aynı zamanda Türkiye’yi hiç tanımamaktır.

Batı medyası hâlâ şunu anlamadı:

- Türkiye artık 1990’ların Türkiye’si değil.

- Dışarıdan yazıyla, manşetle, analizle yönlendirilecek bir ülke değil.

- Liderini gazete kapaklarından seçen bir millet hiç değil.

Bu ülkede bir lider “bilgisayar başında üretilmez”.

Bu millet bir lideri mücadelede, krizde, savaşta, kriz anlarında devleti sırtlarken tanır.

İmamoğlu’na değil, FT’ye bir çift sözümüz var:

Türkiye Cumhuriyeti’nin liderlerini siz belirleyemezsiniz.

Halkın iradesini masa başında şekillendiremezsiniz.

Bu ülkenin siyasetini manipüle etmeyi artık bırakın; çünkü devlet aklı, medyanızdan büyük ve güçlüdür.

Bu arada …

Erdoğan’ı “zayıflatan adam” falan yok.

Ama Türkiye’yi içeriden karıştırmaya çalışan “dış akıllar” olduğu çok açık.

Ve yanlış adrestesiniz.

Bu milletin liderini Financial Times değil, sandık belirler.

/////////

KATİL KİM?

MARJİNAL SOL KENDİ KARANLIK GEÇMİŞİNE BAKSIN

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda TİP milletvekili Sera Kadıgil’in, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’e “katil” diye bağırması sadece seviyesiz bir saldırı değil; aynı zamanda Türkiye’nin siyasi hafızasına yapılmış ucuz bir operasyondu.

Ömrünün neredeyse tamamını gençlerin ve çocukların eğitimi, kamu yönetimi, üniversiteler, sivil toplum ve bakanlık görevlerine adamış bir isme “katil” demek, en hafif tabirle ayıptır, terbiyesizliktir.

Fakat asıl dikkat çekici olan “katil” kelimesinin kimden çıktığıdır.

Bunu söyleyenler, Türkiye’deki marjinal sol geleneğin siyasi mirasçılarıdır.

O marjinal sol ki…

— Üniversitelerde gençleri örgüt adına infaz eden,

— Dağ kadrolarına çocuk taşıyan,

— Şehirleri kundaklayan,

— Masum insanları “devrim mahkemeleri” kurarak öldüren,

— 70’lerde, 90’larda, Gezi’de şiddeti kutsayan,

— Bugün de terör örgütlerine destek açıklamaları yapan

bir çizginin devamıdır.

Bugün çıkıp “katil” diyebilecek en son kesim bunlardır..

Çünkü bu ülkede gençleri öldürenler, sokakları kana bulayanlar, polis şehit edenler, diplomatları şehit edenler, çocukları dağa kaçıranlar bellidir.

Hepsinin ideolojik gölgesi aynı yere uzanır.

Yusuf Tekin ise tüm kariyerini çocukların iyi eğitim almasına, gençlerin uyuşturucu ve terörden uzak büyümesine, eğitim sisteminin güçlenmesine adayan bir bürokrat ve bakandır.

Şimdi soralım:

“Katil” kim?

Ömrünü eğitime veren bir bakan mı?

Yoksa “devrim” adı altında onlarca gencin kanına giren marjinal sol şiddet kültürü mü?

Bu saldırının amacı açıktır:

* MEB’in güçlü reformlarını gölgelemek,

* Komisyon çalışmalarını provoke etmek,

* Meclisi kaosa çekmek,

* Siyasi tartışmayı sokağın seviyesine indirmek.

Ama nafile.

Türkiye bu taktikleri defalarca gördü, defalarca yendi.

Artık kimsenin “devrim” makyajlı şiddet romantizmine karnı yok.

Yusuf Tekin’e “katil” diyenler önce kendi ideolojik miraslarına baksın.

Orada görecekleri şey, bu ülkenin en acılı sayfalarıdır.

//////////////

ALPEREN, BU OLMAZ!

TANITIMA HELAL, O CÜMLEYE ASLA!

Alperen Şengün’ün Türkiye tanıtımında rol alması gerçekten gurur verici.

İstanbul sokaklarında gezip yabancılara memleketimizi anlatması — bravo, alkışlar, teşekkürler.

Ama bir noktaya gelince film bir anda fren sesi gibi duruyor:

“Rakı milli içkimizdir… Şerefe!”

Kusura bakma Alperen ama o cümle büyük bir yanlış.

Hem de öyle “ufak tefek bir hata” değil; kocaman, göze batan, rahatsız eden bir yanlış.

- Rakı Türkiye’nin “milli içki”si değildir.

- Rakı severler olabilir ama rakı milli kimlik değildir.

- Sağlığa zararlıdır.

- Bağımlılık riski vardır.

- 18 yaş altına yasaktır.

- Direksiyon başında su bile dikkat dağıtırken içki hayat söndürür.

- Ayrıca inançlarımız bakımından da günahtır.

Bu kadar net.

Türkiye’nin tanıtım filminde çıkıp, milyonlarca yabancıya “milli içkimiz rakı” diyemezsin.

Bunu sana kim öğrettiyse yanlış öğretmiş.

Bu ülkenin “milli” değerleri rakı kadehinde değil; ailesinde, kültüründe, tarihî mirasında, ahlakında, aklında, vicdanında.

Bir NBA yıldızı olabilirsin…

Ama yanlış bir cümle, doğru bir tanıtımın içine gölge düşürür.

Evet, reklam güzel olmuş.

Evet, Türkiye’ye katkın büyük.

Ama yanlış yanlıştır.

Biz sana kızıyoruz çünkü kıymetlisin.

Biz seni eleştiriyoruz çünkü sözünün ağırlığı var.

Ve sen de bil ki:

Türkiye’nin milli içkisi yoktur — Türkiye’nin milli değerleri vardır.

Onlar da rakı kadehinde değil, milletin yüreğindedir.