Dizilere tam olarak nasıl bakmalıyız?

Abone Ol

Bazı kardeşlerimiz, yabancı dizi işine o kadar kaptırmışlar ki kendilerini, “Ben artık film izlemiyorum,

diziler bana daha cazip geliyor” filan diyorlar. Af buyurun, “Kabul edin artık, diziler sinemayı yendi” diyen bile var. Bu kardeşlerimize birtakım kötü haberlerimiz olacak. Aşağıda, maddeler halinde sıraladık.

1Aslolan sinemadır. Televizyon, sadece dizi filmleriyle değil, diğer tüm işleriyle sinemadan güç ve ilham alır. Tersi sözkonusu değildir. Her zaman, “Sinemada şöyle bir şey var, bunu TV’ye adapte edelim” denmiştir, ancak “TV’deki şu numarayı sinemaya uydurabilir miyiz?” diye pek düşünülmez; düşünüldüğünde ve dahi uygulandığında bile sonuç hep hüsran olmuştur.

2Sineması güçlü olanın televizyonu da, dolayısıyla dizi filmleri de güçlü olur. Amerikan sineması kendini tekrarlamaktadır, Amerikan dizileri de öyle. Türkiye’de sinema henüz istenen seviyeye gelmemiştir, televizyon dizileri de henüz istenen seviyede değildir. Güney Kore sinemasındaki hareketlilik, Güney Kore dizilerinde de görülebilir. Tam tersi, yani TV’deki dizileri sinemadaki filmlerinden iyi olanla nadiren karşılaşabilirsiniz, ama bu birkaç atımlık barut durumudur, hızla kaybolur.

3Bunun önemli sebeplerinden biri, sinemanın televizyona nazaran katbekat daha özgür imkanlar sunmasıdır. Sadece bir tek kamerayla sinema tarihine damga vuran bir film çekebilirsiniz (elbette ki müthiş bir hikayeye, az veya çok deha kumaşına ihtiyacınız vardır; ama mümkündür. Burada merhum Ahmet Uluçay’a bir Fatiha okuyalım, olur mu?) Fakat müthiş bir hikayeniz, dünyanın en büyüğü oyuncularınız, çok, gerçekten çok paranız ve en hasından deha kumaşınız da olsa TV’deki yeriniz, bir kanal patronunun iki dudağı arasındadır. O “yok” dedi mi, biter.

4Evet, bunlar uç örneklerdir ve fakat bugünkü genel işleyişte gördüğümüz vaziyetin özü bu uçlardadır. Nitekim, gerek Türkiye’de, gerekse dışarıda, “Benim bir projem var” deyip de bunu herhangi bir TV kanalına kabul ettirebilen pek azdır. Ezici çoğunlukla işler, kanalın bir yapım şirketine/yönetmene/senariste siparişte bulunmasıyla yürür. Sinemada ise şahsi imkanlarınız kısıtlı olsa da parlak bir fikirle bir yapımcıyı ikna etmeniz, bir TV kanalını ikna etmenizden katbekat daha kolaydır. Sinemada her yıl bunun sayısız örneğini görürüz. Eskilerden Derviş Zaim’in Tabutta Rövaşata’sını buna örnek verebilirim. Son dönemde de Çalgı Çengi bu türden bir silsileyle ortaya çıkmıştı.

5Sinema-TV farkını en net şekilde oyunculardan da duyabilirsiniz. Hemen bütün oyuncuların ideal hedefi, “Ortalığı kasıp kavuran bir TV dizisinde” değil, “Gişesi ne olursa olsun iyi yapılmış bir sinema filminde” oynamaktır. Evet, dizilerdeki kazançları büyüktür, hatta bir filmde elde edeceği gelirin aynısını bir dizinin tek bir bölümünde elde edecektir; amma bu durum kartvizitine işlemez. Oyuncuya prestij kazandıran her zaman sinema filmleridir (Aynı şeyi yönetmenler, senaristler, kameramanlar, sanat yönetmenleri ve sair eleman için de söyleyebiliriz, ancak bilhassa oyuncularda bu daha çok öne çıkar.)

6Son 10 yılda erkek ya da kadın pek çok dizi oyuncusunun parladığını gördük. Ama bunların hemen hiçbiri “büyük oyuncu” olarak işaretlenemedi (Bir Kenan İmirzalıoğlu’muz var işte, belki bir de kendine dikkat ederse Kıvanç Tatlıtuğ.) Dışarıda da böyle. Bugün çok beğendiğiniz bir Amerikan yahut İngiliz dizisinin çok beğendiğiniz bir oyuncusu hakkında “Neden onu herhangi bir sinema filminde görmedim?” diye düşündünüz mü hiç? Düşünün.

7Doğrudur, biz seyirciler için halihazırda bazı diziler piyasadaki pek pek çok filmden daha cazibeli. Fakat bunun sebebi onların salt “TV dizisi” olmaları yahut diğerlerinin salt “sinema filmi” olmaları değildir. Bir iş iyi yapılmıştır, ya da kötü yapılmıştır. İyi dizi vardır, kötü film vardır, iyi film vardır, kötü dizi vardır. Bu kadar basit mi? Evet, bu kadar basit.

8Dizilerin en tipik özelliklerinden biri, bölüm sonlarında hikayenin seyirciyi şaşırtacak, şoke edecek, hatta dumura uğratacak ya da meraktan kıvrandıracak şekilde tasarlanmasıdır. Bilhassa sezon finallerinde buna azami ihtimam gösterilir. Ancak şu kadarını söyleyeyim: Bugüne kadar beğendiğim çok dizi oldu, şaşırdığım, şoke olduğum, dumura uğradığım, meraktan kıvrandığım çok oldu; fakat bunların hepsinin toplamı, “The Godfather-Baba” serisinin üçüncü filminde Michael Corleone’nin ıssız bir evde şeker krizi geçirirken “Fredo!” diye inlemesi kadar beni etkilememiştir herhalde. İzleyenler bilir.

9Peki nedir diziler? Ne işe yarar? Başta da dediğimiz gibi, sinemanın yansımasıdır, o kadar. Bir sanat olarak sinemayla kurduğumuz bağlantıyı çeşitlendirme ihtimali vardır. Sinemaya değil, sinemacıya değil, sinemacı adayına değil, sinema izleyicisine de değil ama, sinema izleyicisi adayına faydası dokunabilir. Amatör kümede çok çekişmeli bir maç izlersiniz, tuttuğunuz takım kaybetmek üzereyken son saniyelerde attığı golle maçı çevirir, müthiş coşkulanırsınız; tam o anda aklınıza EURO 2008’de Semih’in Hırvatistan’a attığı son saniye golü gelir, “Ben bu hissi bir yerden tanıyorum” dersiniz… Bunun gibi.

10Bu nedenlerle, izlemeye başladığım bir filmde birtakım fahiş hatalar ortaya çıktığında, yani “sıkıldığımda”, yani film beni “sarmadığında” nasıl ki filmi kapatıyorsam, aynı durumla karşılaştığım bir diziyi de rafa kaldırıyorum. Tavsiye ederim. Israrla, “Ha bu bölüm toparlayacaklar, az daha dur bak neler olacak” demenin ne alemi var? Vakit kaybı olduğu gibi, bir süre sonra bilgimin, beğenimin yıpranması sözkonusu olabilir ve zamanla otuz üçüncü sınıf bir sit-com’u çok komik bulan bir seyirci haline gelebilirim (Hani şu, komik olmamasına rağmen ısrarla komik olduğu iddia edilen bir esprinin “Şöyle şöyle oldu-Ne? Şöyle şöyle mi oldu!” diye tekrarlandığı şeyler. Evlerden ırak.)

11Buraya kadar okuduklarınıza rağmen, “Ben filmlerden zevk almıyorum, diziler bana daha cazip geliyor” diyorsanız, yahut daha da ileri gidip, “Kabul edin artık, diziler sinemayı yendi” diyorsanız, sizi mazur görüyoruz. Biz sinemaseverler, taş çatlasın 5 yıl sonra yanımıza gelip “Siz haklıymışsınız” dediğinizde size iyi davranacağımıza söz veriyoruz.

12Bu sayfada beğendiğimiz filmlerden söz ettik, ediyoruz, edeceğiz. Yukarıda da belirttiğimiz üzere, beğendiğimiz, çok beğendiğimiz diziler de var. Hangileri olduğunu Pazartesi yine bu sayfada konuşalım inşaallah.