Filtreler, uygulamalar, kusursuz yüzler… Güzellik algısı giderek yapaylaştı. Ekranlarda gördüğümüz yüzler gerçeklikten uzaklaştıkça, insan kendi hâlinden utanır oldu. Doğal görünmek bile çaba ister hâle geldi. Gülüşler aynılaştı, yüzler benzeşti, ifadeler silikleşti. Herkes daha “iyi” görünmeye çalışırken, aslında kendine biraz daha yabancılaştı.
Oysa doğallık, en güçlü duruştur. Olduğun gibi görünmek, eksiklerinle barışmak cesaret ister. Çünkü doğallık, saklanmamayı seçmektir. Herkes benzer olmaya çalışırken kendin kalmak zordur. Kusurlarını düzeltmek kolaydır; onları kabullenmek emek ister. Ama insan, kendini olduğu hâliyle kabul ettiğinde hafifler.
Kişisel bakım, kendini değiştirmek değil; kendini korumaktır. Kimliğini, ifadenı, yüzünü… Bakım, başkalarına benzemek için değil, kendin olarak kalabilmek için yapılır. Kendini başkalarının beklentilerine göre şekillendiren insan, bir süre sonra aynada kimi gördüğünü bilemez. Oysa bakım, insanın kendine verdiği bir söz gibidir: “Seni koruyacağım.”
Doğallık kusursuz olmak değildir; samimi olmaktır. Çizgilerle, izlerle, farklılıklarla barışabilmektir. Çünkü her çizgi yaşanmışlıktır, her ifade bir hikâye taşır. Bu hikâyeyi silmeye çalışmak yerine sahiplenmek, insanı güçlü kılar.
En kalıcı güzellik, kendinle kavga etmeyi bıraktığında ortaya çıkar. Kendini düzeltmeye çalışmaktan vazgeçtiğinde, yüzün de, ruhun da rahatlar. Çünkü insan, en çok kendine benzediğinde güzeldir. Ve bu güzellik, hiçbir filtreden geçmez.