Eğitim boşluk kabul etmez!

Abone Ol

Türkiye’nin PISA 2018 araştırmasında OECD ülkeleri arasında fen ve matematik okuryazarlığı ile okuma becerileri puanlarını anlamlı bir şekilde artıran üç ülkeden birisi olması şansla ya da tesadüfle izah edilebilir mi?

Hayır…

Başarı, ne tesadüf ne de şanstır.

Başarı; azmin, emeğin, çalışmanın ve nedenlere bağlı bir zamanlamanın sonucudur.

Aynı şekilde TIMSS 2019 uygulamasında da Türkiye’nin şu ana kadar katıldığı tüm uygulamalara göre matematik ve fen testlerinde ilk defa 500 puanının üzerine çıkarak yüksek bir başarı göstermesi de tesadüfi olamaz.

Çünkü her şeyden önce başarı, akıllı seçimler yapmak ve doğru kararlar vermekle ilgilidir.

O zaman bu başarının arkasında yatan sebepleri iyi anlamak için 2014-2019 yılları arasında eğitim alanında yapılan değişim ve devrim niteliğindeki yeniliklere yakından bakmak gerekiyor.

Ne olmuştu o yıllarda?

Dershanelerin kapatılma kararı sonrasında dönemin Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ve ekibi tabiatın boşluk kabul etmeyeceği gerçeğinden hareketle, bir dizi yeni ve iddialı projeyi adım adım uygulamaya koydu.

Onlar da dershaneleri kapatmanın ancak dershaneye olan ihtiyacı ve dershaneleri zaruri kılan sebepleri ortadan kaldırmakla mümkün olabileceğini, en temel sıkıntının aslında sıralayan, yaftalayan sınav odaklı bir sistemde olduğunu çok iyi biliyorlardı.

Buradan hareketle sistemin kurgusu ve planlaması yeniden yapıldı ve ilk olarak sınav sistemi masaya yatırıldı.

TEOG adı verilen okuldaki süreci ölçmeye dönük yeni bir Liseye Geçiş Sistemi olan “Merkezî Ders Yazılı Sistemi” devreye sokularak eğitim sistemine nefes aldırıldı.

Ardından dershane etiketi taşıyan tüm kurumları, “Temel Lise” adı altında özel okula dönüştürme yoluna gittiler.

Bununla birlikte her okulda Destekleme ve Yetiştirme Kursları açmak ve öğretmenlere iki kat ek ders vermek suretiyle dershanelerin istismar ettiği alanı doldurdular.

2014 yılında bu kurslardan 8 milyon öğrenci yararlandı.

Bu sayede veliler ciddi bir maddi yükten kurtulurken, öğretmenler de ek bir gelir imkânı buldu.

Eş zamanlı olarak TEOG ve Destekleme ve Yetiştirme Kursu – DYK’lar için gerçek hayat durumlarına uygun tasarlanmış, öğrencilerin okuma-anlama, yorumlama, eleştirel düşünme, problem çözme, muhakeme yapabilme becerilerinin ölçüldüğü PISA, TIMSS tarzı soruların yer aldığı Kazanım Tarama Testlerinin hayata geçirildi.

Aslında işin püf noktası, kazanım testlerinin kendilerini takip eden bütün öğretmenlere ve özel yayınlara yön verir hale gelmiş olmasıydı.

Ve işin büyüsü TEOG’un kaldırılmasıyla bozuldu.

TEOG’un kaldırılmasında rol oynayan özel sektör ve yayıncıların yüreği sızlar mı bilmem ama eğitimde açmaza giden yola böylece sapılmış oldu.

Eğitim boşluk kabul etmez!

Her şeyden önce eğitim bir kaosun içerisine atıldı.

Her yıl veliler ve öğrencilerde oluşan tedirginliğin önüne bir türlü geçilemedi.

Veliler çocuğunu gönderecekleri bir Anadolu Lisesi bulamayınca cebinden para ödeyecekleri özel okullara mecbur edildi.

Bir soru ile bitirmek isterim;

Her fırsatta ülkemizdeki eğitimin başarısını PISA ve TIMSS sınavlarına bağlayan güruhun sessizliğini nasıl yorumlamalıyız?

Bu sessiz güruh bütün dünyada eğitim ve akademik çevrelerce tartışma konusu olan PISA ve TIMSS araştırma sonuçlarını, ülkelerin durumlarını görmelerinin yanında geleceğe dönük politika üretmede ciddi anlamlar yüklemiyorlar mıydı?