Milli Eğitim Vizyon Belgesi merakla beklenmekte. Yılların değişkenliği ve istikrarsızlığı içerisinde bir umut, bir heyecan haline gelmiştir vizyon belgesi. Başkanlık Sistemi’nin getirdiği yeniliklerden en önemlisi, Bakanların meclis dışından seçilmesi olarak nitelendirildi. Böylelikle Bakanlar profesyonel anlayışla yöneticilik yapacak, seçilme ya da seçilememe kaygısı ile hareket etmeyecekti.
Milli Eğitim Bakanlığı’nda bu çerçevede eğitim kamuoyunun nerdeyse tamamının destek verdiği bir görevlendirilme yapıldı. Prof. Dr. Ziya Selçuk Hoca bakan olarak atandı ve ilk demeçlerle birlikte yıllardır asılmaya alışmış, olumsuzlukları kanıksamış çehrelerde tebessüm, gönüllerde umut belirmeye başladı. Elbette bu umut psikolojik anlamda çok önemli, sayıları bir milyona yaklaşan eğitim çalışanı bu psikolojik ortamı çoktan satın aldı.
Sayın bakanı Ziya Selçuk Milli Eğitim Vizyon Belgesi’ni açıklayacağını ilan etti ve insanlardaki iyimserlik somut gerekçelerle pekişmeye başladı. Milli eğitim Vizyon Belgesinin içerisinde neler var henüz bilinmiyor. Fakat beklentiler çok yüksek. Zira hizmet edilen kişiler çocuk ve genç nüfusu oluşturuyor. Yaklaşık 18 milyon öğrenci, yaygın eğitim öğrencisiyle birlikte 20 milyon öğrenci eğitim çarkının içerisinde ya ihya oluyor hayata hazırlanıyor ya da imha oluyor kalabalıkların arasında kaybolup gidiyor.
Öğrenciler, on yıllık, 20 yıllık perspektifle hazırlanacak, kişilere göre değişmeyecek, sürekli değişme yerine gelişme özelliği olan eğitim sistemi beklemektedir. İlkokula başlayan bir öğrenci hangi sistemle ortaokula geçiş yapacağını, hangi sınav ve sıralama ölçütü ile liselere yerleşeceğini ve hangi eleme yöntemi ile yükseköğretime geçiş yapacağını bilmelidir. Sürekli ve temelsiz değişiklikler genç beyinlerin idareye ve idarecilere belki de en önemlisi Türk devlet ve yönetim sistemine güveni azaltmaktadır.
Özellikle mesleki eğitimin albenisini artırmak ve tüm öğrencileri sınav lobisinin hedef kitlesi olmaktan kurtarmak Milli Eğitim Bakanlığı’ndan ve özellikle Prof. Dr. Ziya Selçuk Hoca’dan beklenen önemli adımlar arasındadır. Meslek lisesi mezunu öğrencilerine meslek yüksekokullarına geçişte verilen ek puanın kaldırılmasını anlayabilen var mıdır? Meslek lisesi öğrencileri mühendislik fakültelerini tercih ederken neden desteklenmez? Ara eleman ihtiyacını karşılayacak insanlar neden ortaokuldan itibaren yönlendirilmez ya da seçilmez?
Bu ülkenin çocuklarının yabancı dil öğrenme problemi vardır. On sene yabancı dil dersi alan fakat on cümle ile kendini izah edemeyen öğrencilerin gelişen ve globalleşen dünyada kendilerine nasıl bir yer edinecekleri bilinmemekte, daha doğrusu yer edilememeleri dikkatlerden kaçmamalıdır. Dil öğretimi artık neşter vurulması gereken alanların başında gelmektedir.
Milli Eğitim camiası kendi içerisinde personel rejimini çoktadır tartışmaktadır. Öğretmen yetiştirme politikası yine on yıları içerisine alacak kapsama alanıyla yeniden oluşturulmalı. Artık öğretmen olacak kişiler her türlü donanımla ve öğretmen olma psikolojisi ile yetiştirilmeli. Tüm fakülte mezunlarına gelir kaynağı gibi algılanan formasyon belgeleri verilmemeli, okul idarecileri her dört yılda bir hesaba çekilir gibi mülakat komisyonları önünde rencide edilmemelidir.
Artık personel planlamasında taşra teşkilatı mağdur edilmemelidir. Öğretmenlerin merkezlerde çalışma isteği mesleğin gerektirdiği hassasiyetle yeniden gözden geçirilmeli ve devletin tüm vatandaşlarına eşit ve kaliteli hizmeti vermesi önündeki gündelik politikalardan vazgeçilmelidir. Geçici görevlendirmelerle ilçelerden, köylerden kentlere alınan eğitimciler; çalışma barışını ve devlet vatandaş sevgisini zedelemektedir.
Yazılacak çok şey var elbette fakat umutlar hâlâ diri, beklentiler yüksek. Dağın aslan doğurması dileği ile…