Eğitimin kaderi ve çözüm için bir yol haritası -2

Abone Ol

Dünkü yazımızda sunduğumuz, Milli Eğitim Bakanlığı’nın önünde bulacağı “asli sorunları” ve “gerçek çözümleri” soru–cevap halinde rapora bugün, hizmet içi eğitim programının önceliğinin ne olacağı sorusuyla devam ediyoruz.

Peki yeni hizmet içi eğitim programının önceliği ne olacak?

Mevcut merkezi sınav sistemi, doğru eğitimin önündeki en büyük engeli teşkil etmektedir. Tabii öncelikle “bitirme sınavlarının” tekrar hayata geçirilmesi ile eğitimi merkezi sınavların yozlaştırıcı etkisinden kurtaracağız.

Hizmet içi eğitim programlarının doğru ve uygulamalı ve eğitimleri ile öğretmen performans, ödev ve proje çalışmaları doğru değerlendirmeyi, yetkinlikleri ve kazanımlar ölçmeyi öğrenecektir.

Yeni uygulamada “Portfolyo” denen ürün dosyası sistemine geçilecek. Öğrencinin çok boyutlu değerlendirilmesi ve takibinin yolu açılacak.

Doğru bir hizmet içi eğitim programı hangi güzellikleri beraberinde getirecek?

Bilindiği gibi dönüşümün odağında öğretmen vardır. Öğretmeni esas almayan hiç bir reform hareketi başarılı olmayacaktır. Öğrenme paradigmaları yeni baştan sorgulanacak. Önemli olan bilgi değil öğrenme ve araştırma yollarının öğrenilmesi ve öğrencinin kendisini keşfetmesidir.

Bilgi yükleme ve aktarma metotları terk edilecek. Keşfe ve buluşa dayalı öğrenme, uygulamalı eğitim hayata geçirilecek.

Okullarda Yunus Emre’nin “İlim kendini bilmektir” Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır” sözünün hakikati rehber haline gelecek. Eğitim, kendini tanıma, yetenek ve sınırlarını fark etme süreci haline dönüştürülecek. Mevlana’nın “anlattıkların karşındakinin anlayabildiği kadardır” hakikatinden hareketle dersler “otur ve beni dinle” modundan hızla çıkarılacaktır. Böylece akıllı tahta, tablet bilgisayarlar “boş yatırımlar” olmaktan kurtarılacak; bilgiye ulaşma, senaryo, animasyon ve kurmaca ile eğitim için büyük bir imkân ve kolaylık sağladığı görülecektir.

Eğitim deyince sınavlarda nasıl başarılı oluruz anlayışı yerleşmiş. Bu anlayışı nasıl değiştireceğiz?

Doğru bir öğretmen hizmet içi eğitimi ile bu problem kolaylıkla aşılacaktır. Eğitim bir kere “sınav başarıcısı çocuk” yetiştirme anlayışından çıkarılacaktır. Artık çocukların meraklarını nasıl geliştiririz ve bilimi nasıl sevdiririz konusu gündeme gelecek. Eğitimi “ihtiyaç odaklı, meraka ve keşfe dayalı” bir platforma çektiğiniz anda bu sorun da kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Bediüzzaman’ın gündeme getirdiği “merak ilmin hocası ve ihtiyaç terakkinin üstadı” hakikatleri eğitimde temel prensip halini alacaktır.