Ellerimiz temiz değilse, dokunduğumuz her şey kirlenir

Abone Ol

Ellerine yağ bulaşmış birisi, dokunduğu her şeyi yağlanmış zanneder. Aynen bunun gibi kendi durumumuzun farkında olamazsak, karşımızda kim ve ne varsa, bizim kendimizi göremememizin bedelini öder ve onu gördüğümüz şekilde nitelendiririz. İnsan ilişkilerinde de bu böyledir. Sanki sistematik bir şekilde çoğumuz kendimize bakmak yerine,  karşılaştıklarımızı düzeltme, yanlışlarını söyleyerek uyarma ve bizim dediğimiz noktaya getirmeye çalışırız. “Bizim bildiğimiz en iyisi ve en doğrusudur” tarzında bir eminlikle düşüncelerimizi savunuruz. Emin olmak riskli ve yanıltıcı olabilir. Çünkü herkesin gerçeği, bizim algıladığımızdan ve düşündüğümüzden mutlaka farklılıklar arz edecektir. Bu farklılık, ihtiyaçları da farklılaştıracağı için, benim için iyi ve doğru olan, karşımızdakilere uygun olmayabilir. Biz kendi anlayışımıza göre doğru ya da yanlış diyorken karşımızdakinin de doğrusu ve yanlışı olabileceğini hesaba katmalıyız.

El attığımız şeyler bizden iz taşır

Kendi anlayışı yanlış olan, anlayışına uymayan her şeyi yanlış zanneder. Bu kabulden yola çıkarak konuşur ve davranır. Dili insanın eli gibidir; evirir çevirir insanı. Dil ile savaş başlatılır ve savaş sona erdirilebilir. Sözler bizi bir halden başka bir hale çevirir. İçinizdekiler de çoğunlukla dilimize vurur. Mevlâna hazretleri; “Kalp deniz, dil kıyıdır. Denizde ne varsa kıyıya o vurur.” der. Bakışlarımızı da temizleyen aslında gönlümüzdekilerdir. Karşımızdakiler de içimizdekilerin renginde görünür bize. “O şöyledir” ya da “şudur” dediğimizde; o bize göre öyledir. İnsanlara bakışımız sıkıntılı ise, her insanı o sıkıntılı pencereden görürüz ve öyle nitelendiririz. El attığımız ve göz attığımız her şeyi, kendimize göre algılarız. Elimiz temizse dokunduğumuz da temizliğini korur. Yok, elimiz kirli ise her dokunduğumuz o kirlilikten nasibini alır. Onaylamadığımız kişiler ya da durumlar, bizim penceremizden öyle göründükleri için biz onaylamayız. Onları içimizdeki algıya göre tasnif ederiz. “İyi” ya da “kötü”, “doğru” ya da “yanlış” deriz. Gözümüzün değdiği, gönlümüzdekinin boyasıyla boyanır.

Emin olmak yerine temkinli olmayı seçmeliyiz

“Bana göre” diye başlayan cümle her zaman yanlışlanabilecek bir cümledir. Çünkü tarafsızlık değil, taraf ifade eder. O zaman, kim için ne dersek diyelim, ne düşünürsek düşünelim, bunun daha doğrusu da olabileceğini hesaba katmalıyız. Görüşümüzde isabet etmişsek bile bu genel bir kaide değildir. Bir şey söyleyeceğimiz ya da bir tavır sergileyeceğimiz zaman, temkinli olmalı, kesin ifade ve yargılardan kaçınmalıyız. Ola ki yanılmışsak, o şahıs ile alakalı olarak karşımızdakilerin zihninde oluşturduğumuz olumsuz algıyı düzeltme fırsatı bulamayabiliriz. Bizim kirli gördüğümüz şey, görme kusurumuzun, yaklaşım yanlışımızın ve kendi içimizde biriktirdiklerimizin sonucu olabilir. Bakışlarımız temizlenmeden, ellerimiz temizlenmeden, gördüklerimiz ve dokunduklarımız temiz kalmayacaktır. İçimizi temizlemeden de görüşümüz temizlenmeyecektir. Öyleyse, gerçeği görelim ve anlayalım diyorsak; kendi içimizdekilerden başlayarak bir temizlik faaliyeti başlatmalıyız. Bakışlarımız temiz olmadan, gördüğümüz temiz olmaz. Ellerimiz temiz olmadan dokunduğumuz temiz kalmaz. Öyleyse, “temiz görmenin şartı temiz bakmaktır ve temiz düşünmektir” diyebiliriz.