Tıpkı okyanus dalgalarının kıyıları şekillendirmesi gibi, uzay-zaman dalgalanmaları da evrenin bugün gördüğümüz haline giden yolda kritik bir rol oynamış olabilir.
Yeni bir teoriye göre, evrenin ilk dönemlerindeki hızlı genişlemeyi, daha önce öne sürülen varsayımsal “enflaton” parçacıkları değil, kütle çekim dalgaları tetikledi ve maddenin dağılımını yönlendirdi.
Barselona Üniversitesi’nden teorik astrofizikçi Raúl Jiménez, “On yıllardır evrenin ilk anlarını, hiç gözlemlemediğimiz unsurlara dayalı modellerle anlamaya çalıştık. Bu öneriyi heyecan verici kılan, basitliği ve doğrulanabilirliği” diyor.
BÜYÜK PATLAMA’NIN HEMEN ARDINDAN NE OLDU?
Evrenin yaklaşık 13,8 milyar yıl önce gerçekleşen Büyük Patlama’dan sonraki ilk anları hakkında kesin bilgi yok. Mevcut teoriler fizik yasalarıyla uyumlu olsa da, James Webb Uzay Teleskobu’nun beklenenden çok daha erken dönemde dev galaksiler keşfetmesi gibi bazı gözlemler bu modelleri zorluyor.
Kabul gören modele göre, Büyük Patlama’dan hemen sonra evren çok hızlı bir şekilde “kozmik enflasyon” dönemine girdi. Bu süreçte ortaya atılan “enflaton” parçacığı, evrenin hızla genişlemesini sağlarken madde yoğunluğunda küçük farklılıklar oluşmasına izin veriyordu. Ancak bugüne kadar enflatonun varlığına dair doğrudan bir kanıt bulunamadı.
KÜTLE ÇEKİM DALGALARIYLA ALTERNATİF AÇIKLAMA
Jiménez ve ekibi, “de Sitter uzayı” adı verilen, genel görelilik ve mevcut gözlemlerle uyumlu basitleştirilmiş bir evren modeli kullandı. Bu modelde, “tensor pertürbasyonları” adı verilen türbülanslar sayesinde kuantum dalgalanmaları, yani kütle çekim dalgaları oluşabiliyor.
Kütle çekim dalgaları bugün de evrenin her yanında mevcut. Şu anda yalnızca nötron yıldızları veya kara deliklerin çarpışması gibi devasa olaylardan kaynaklananları tespit edebiliyoruz. Ancak bilim insanları, tüm evrenin henüz ölçemediğimiz düşük frekanslı bir “arka plan uğultusu” ile dolu olduğuna inanıyor.
İLK YILDIZLARIN VE GALAKSİLERİN TOHUMLARI
Araştırmacılar, modellerinde üretilen kütle çekim dalgalarının, evrenin ilk plazma bulutunda yoğunluk farkları yaratarak genişlemeyi tetikleyebileceğini buldu. Bu farklar zamanla yoğun bölgeler oluşturarak kendi üzerine çöker ve ilk yıldızlar, galaksiler ve kara deliklerin oluşumunu başlatır.
Bu yaklaşım, evrenin erken dönemine dair açıklamaları varsayımsal parçacıklara bağımlı olmaktan kurtarabilir. Yine de modelin doğrulanması için daha fazla çalışma yapılması gerekiyor.