Fetva vermek sizin haddinize mi?

Abone Ol

Son zamanlarda, çok acayip-garaip işlerle karşılaşıyoruz. “ Yol kesen eşkıyanın, evliya olması gibi” işlerden bahsediyorum. Kimisi İmam-ı Şafi, kimisi de İmam-ı Hanefi gibi fetva verip, ahkâm kesiyor! Bunlar gibi hadsizleri görünce; “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden, bizi helâk eder misin?” ayeti aklıma geliyor. Zaten Kovid-19’un, bütün hayatımızı tehdit, hatta perişan etmesi; yeniden düşünmemiz için, sizce yeterli değil mi?

“Sakız çiğnemek orucu bozar mı?” şeklindeki bir soruyu, hemen her Ramazan’da duyarız. Namaz kılmayan, oruç tutmayan kişiler, saçma sapan sorularla gündemi meşgul ededursun. Son iki senede sorulardan ziyâde, fetva veren veya ahkâm kesen tiplerle karşılaşır olduk. Şimdi o tiplere üç örnek vereceğim. Biri, Halk TV’nin eski genel müdürü, diğeri çalışanı. Hatırlanacağı üzere; Koronavirüs salgınını kontrol altında tutabilmek için geçen sene camilerimiz bir süre kapalı kalmıştı. Tam da o günlerde, ahkâm kesmeyi hatta fetva vermeyi kendilerinde hak gören Şaban Sevinç ve Lale Özan Arslan, bir sosyal medya platformunda, skandal bir programa imza atmıştı. ( Nisan-2020)

Söz konusu programda Sevinç, teravih olmadan, oruç tutmanın anlamı olmayacağını, camiler kapalı olduğu için de, teravih namazının kılınmayacağını ve oruç tutulursa da eksik ibadet olacağını savunuyor, karşısındaki Aslan da destekler kelimelerle karşılık veriyordu. Bu iddialarını da, sözde bir Diyanet yetkilisine dayandırarak; izleyenlerin aklıyla resmen dalga geçiyorlardı. Bahsettiğim bu skandal açıklamalar, bugünlerde yine en çok izlenen ve tepki çeken videolar arasına girdi.

VAH BENİM MEMLEKETİME...

Yukarıda bahsettiğim üçüncü isim ise İyi Parti İzmir Milletvekili ve Genel Başkan Başdanışmanı Aytun Çıray’dır. Siyaset arenasında son bir kaç senedir ismi sıkça duyulan bu zat, geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesabından; "Peygamber Efendimiz (sav) de hiç teravih kılmamış. Ancak; yalnız kendisine farz olan gece namazlarını kılmıştır. Gerisi bidâttır" ifadelerini kullandı. Gazeteci olmuş, siyasetçi olmuşlar da; fetva verip ahkâm kesmeyi kendilerinde hak görüyorlar. Vah benim memleketime!..

Çocukluğumdan bugüne kadar ilim tahsil ediyorum. Yukarıdaki skandal açıklamaları görünce bir iki kelâm etmesem, ilmimin zekâtını vermemiş olurum.

Az sonra edeceğim sözleri sadece Şaban, Lale veya Aytun isimli kişilere değil; fetva vermeyi kendilerinde hak gören hadsizlere ediyorum. Üzerine alınan alır, alınmayan da kendi bilir...

ERTELENMESİNİ İSTEMEK, İLAHLIĞA SOYUNMAKTIR

Ramazan’ın ertelenmesi gerektiğini söylemek, hadsizliktir. Velev ki, büyük bir âlim olsalar dahi, ümmet hakkında hüküm veremez. Âlimliğe soyunmayı geçtik, bu ilahlığa soyunmaktır. Bir fikre davet, cumhur-ı ulemanın kabulüne bağlıdır. Kaldı ki; kulların ibadetine de ancak Allah karışır. Kur’an-ı Kerim “Haram ayları ertelemek, ancak inkârda daha da ileri gitmektir” (Tevbe-37) ayetiyle, bu absürt fikri reddetmiyor mu?

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN (sav) SÖZÜ DAHİ SÜNNETTİR

“Teravih bid’attir” diyen zata gelecek olursak; Hz. Peygamber teravih namazını “Ramazan kıyamı” adı altında pek çok hadisle emrettiği, hadis kitaplarında mevcuttur. Buna sonradan Teravih adı verildi. Hz. Peygamber ve sahabeler Ramazan gecelerini bu surette ibadetle ihya ederlerdi. Ancak bu namazı üç veya dört defa peygamberimiz cemaatle kıldırdı ve farz olur endişesiyle ümmete meşakkat vermemek için, cemaatle kıldırmaya devam etmemesinin gerekçesini beyan etti. Demek ki; teravih namazının sübutu ve cemaatle kılınması, bizzat Peygamberin fiili ve sözüyle sabittir. Sahabenin yaptığı ise; emr-i peygamberîyle kendi aralarında devamlı kıldıkları bu namazı, cemaatle mescidlerde beraberce kılmaktı. Hz. Peygamber cemaatle kılmayı üç dört defa yapmasından ve de sonra bunu yapmamasının; ancak farz kılınması endişesiyle olduğundan ve artık öyle bir endişeye mahâl kalmadığından, peygamberin asıl muradı olan bu cemaatle kılma işini, Hz. Ömer zamanında icma ile tatbik ettiler. Sonra ki bütün asırlarda da ulema icma ve ittifakla kabul ettiler. Şimdi bu kadar hadisler ve sahabenin icmaı ve ulemanın ittifakı varken, sen neci oluyorsun kendi sapkın fikrine muazzam ümmeti davet ediyorsun. Bir şeyin sünnet olması için Resulullah (a.s.m)’ın bir kere yapmış olması veya söylemiş olması veya kabul etmesi yeterlidir. Sünnet; peygamberin fiili, kavli ve takririyle sabit olur. Yapmadığı bir şey olsa bile söylemesi, hatta takrir ve kabul etmesi yeterlidir.

Bu, Sahabenin icma ile kabul ettiği bir meseledir.

Değil böyle birkaç nâdân, devlet bile buna müdahale edemez. Son söz olarak net bir şekilde diyorum ki; Allah ve Resulü’nden başka kimse, bunları değiştiremez.

Selâm ve dua ile…

Fiemanillah…