srail Savunma Bakanı Yisrael Katz’ın, Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in önüne koyduğu Gazze’yi işgal planını onayladığı duyuruldu. Plana göre bir milyon insan evlerinden sürülecek, yıkıntılar arasına sıkıştırılmış mülteci kampları bir kez daha tankların, uçakların gölgesine bırakılacak. “Gideon’un Savaş Arabaları II” adını verdikleri operasyonla Gazze topyekûn işgal edilecek. Yani Filistin halkının bir asırdır süren dramı, yeni bir sayfayla devam ettirilecek.
Peki biz ne yapacağız? Cevabı hepimiz biliyoruz. Yine kınayacağız. Yine “bu bir katliamdır” diye bağıracağız. Yine sosyal medyada profil resimlerimize Filistin bayrağı koyacağız. Yine sokaklarda öfkeyle bağıracağız. Sonra akşam olup evlerimize dönecek, çocuklarımızı kucağımıza alıp televizyonun karşısında bir film açacağız. Bombaların Gazze’de çocukların üzerine yağdığı bir anda, biz güvenli evlerimizde kahvelerimizi yudumlayacağız.
Bu tablo, sadece İsrail’in zulmünü değil, bizim suskunluğumuzu da tarihe kaydediyor. Çünkü artık sadece İsrail değil, biz de sorumluyuz. Sözün bittiği yerde hâlâ sözle yetinen, kınamanın ötesine geçemeyen bir ümmetin utancını yaşıyoruz.
Müslüman ülkeler nerede?
Petrol zengini krallıklar nerede? Kudüs davasını yıllarca meydanlarda slogan yapan liderler nerede? İsrail’in işgal planı açıkça duyuruluyor; milyonlarca insanın sürüleceği, kentlerin yerle bir edileceği söyleniyor. Peki İslam dünyası ne yapıyor? Yalnızca “bu kabul edilemez” demekle yetiniyor. İktisadî bağımlılık, siyasî korkular ve Batı’nın gölgesine sığınmış zavallı bir diplomasi… İşte ümmetin hâli.
Bir zamanlar “ümmetin onuru” diye anlatılan topraklara bugün bakmaya yüzümüz yok. Çünkü Gazze yanarken, biz hâlâ Amerika’ya, Avrupa’ya mahkûm bir şekilde yaşayıp onların hukukunu kendi hukukumuzdan üstün görüyoruz. İsrail’e milyon dolarlık anlaşmalar yaparken, aynı dudaklarla “Gazze’nin yanındayız” diyoruz. Bu ikiyüzlülük, aslında katliamın ortağı olmaktır.
İnsanlığın iflası
Birleşmiş Milletler susuyor, Avrupa Birliği susuyor, İslam İşbirliği Teşkilâtı susuyor. Dünya, Filistinli çocukların çığlıklarını duymak istemiyor. Çünkü o çocukların sesi, Batı’nın rahat düzenini, petrol zengini sarayların lüksünü, dünya siyasetinin ikiyüzlülüğünü bozuyor. Onlar için Gazze’de ölen bir çocuk, herhangi bir ekrandaki haber alt yazısından ibaret.
Ama Allah katında bu sessizlik, bu ikiyüzlülük hesabı verilecek en ağır suçtur. Gazze’de öldürülen her çocuk, kıyamet günü suskun kalan liderlerin yakasına yapışacak. Bugün susanlar, yarın o mahşer meydanında susamayacak.
Artık ne yapmalı? Kınamanın bir anlamı kalmadı. Filistin için gözyaşı dökmek, slogan atmak yetmiyor. Eğer gerçekten bir şey yapılacaksa, bu artık siyasî, ekonomik ve askerî cesaretle yapılmalı. İsrail’in soykırım planına ortaklık eden her devletle bağların koparılması, Batı’ya boyun eğen zihniyetin terk edilmesi gerekiyor.
Ama biz biliyoruz ki bu cesareti gösterecek irade yok. Müslüman ülkelerin çoğu, İsrail’in değil, Amerika’nın çizdiği sınırların içinde hareket ediyor. Bu yüzden Gazze işgal edilirken, biz hâlâ “uluslararası hukuk”tan bahsedeceğiz. Oysa uluslararası hukuk, en çok Filistinlilere ihanet eden bir masaldan başka bir şey değil.
Gazze bize ayna
Gazze, sadece İsrail’in zulmünü değil, bizim korkaklığımızı da ortaya koyuyor. Yüzyıllardır ümmet bilinciyle övünen, kardeşlikten bahseden bizler, işgal başladığında yalnızca seyirciyiz. Tencere kapaklarını vuruyoruz, sokaklarda bağırıyoruz, sosyal medyada öfke kusuyoruz. Ama fiilen hiçbir şey yapmıyoruz.
İşte bu yüzden Gazze’ye bakacak yüzümüz kalmadı. Biz, kardeşlerimizi yalnız bırakan bir nesiliz. Hem Allah katında hem tarih önünde büyük bir imtihanı kaybediyoruz.
Ve şimdi soralım: Yarın Gazze tamamen işgal edildiğinde, biz yine sadece “kınama” mı yapacağız? Yine “soykırımcı İsrail” deyip evlerimize mi döneceğiz? Eğer öyleyse, Gazze’yi sadece İsrail değil, biz de öldürüyoruz demektir.