Geleceğin kanat sesleri

Abone Ol

İstanbul semaları dün bir kez daha geleceğin kanat sesleriyle yankılandı. Atatürk Havalimanı, artık sadece bir havaalanı değil, millî teknolojinin ve gençliğin coşkusunun buluşma noktası oldu. T3 Vakfı ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı öncülüğünde düzenlenen TEKNOFEST, bu yıl 13. kez teknoloji tutkunlarını bir araya getirdi. “Dünyanın en büyük havacılık, uzay ve teknoloji festivali” unvanını taşıyan bu büyük buluşma, aslında bir festivalden çok daha fazlasını ifade ediyor.

TEKNOFEST, yalnızca gökyüzünde süzülen akrobat uçakların ya da teknoloji yarışmalarında ter döken gençlerin sahnesi değil; aynı zamanda Türkiye’nin gelecek vizyonunun toplumsal bir şenlik hâline dönüşmüş hâlidir. Burada yapılan her drone yarışı, her roket denemesi ve her teknoloji sergisi, “Biz de yaparız” cümlesinin ete kemiğe bürünmüş hâlidir.

Türkiye’nin son yıllarda millî teknoloji hamlesi olarak adlandırdığı dönüşüm sürecinin kalbi işte tam da bu noktada atıyor. Genç yaşta mühendislik heyecanını tadan bir lise öğrencisi, kendi yazılımını sergileyen bir üniversite girişimcisi ya da ilk defa gökyüzünde savaş uçaklarını izleyen bir çocuk… TEKNOFEST onların hayatında bir ilham kıvılcımı oluyor. Belki bir gün bu kıvılcım, Türkiye’yi dünya çapında teknoloji üretiminde söz sahibi yapacak bir ateşe dönüşecek.

Bugün dünyanın büyük güçleri, teknolojiyi sadece bir üretim alanı değil, aynı zamanda bir hegemonya aracı olarak kullanıyor. Savunma sanayiinden yapay zekâya, uzay çalışmalarından enerji teknolojilerine kadar uzanan bu rekabette geri kalan ülkeler, aynı zamanda bağımlı hâle geliyor. TEKNOFEST işte bu bağımlılığı kırmanın, genç beyinlere “Bizim de yolumuz var” demenin en güçlü ifadesidir.

Festivalin en kıymetli yönlerinden biri, teknolojiyi sadece elit bir kesimin değil, toplumun tüm kesimlerinin heyecanla sahiplenmesidir. TEKNOFEST’e giden aileler, sadece bir gösteri izlemiyor; aynı zamanda çocuklarının gözlerinde bir ufkun büyümesine tanık oluyor. Kimi ilk defa bir insansız hava aracını yakından görüyor, kimi yapay zekâ ile çalışan sistemleri deneyimliyor. Ve hepsi, bir milletin ortak gururuna şahitlik ediyor.

Bununla birlikte TEKNOFEST’in verdiği bir başka güçlü mesaj da şudur: Teknoloji bir avuç insanın tekelinde kalmamalı. Sadece tüketen değil, üreten bir toplum olma iddiası, ancak bu ortak bilinçle mümkündür. TEKNOFEST bu bilinci sokaklara, meydanlara, havalimanlarına taşıyor. Bu nedenle de yalnızca bir teknoloji fuarı değil, aynı zamanda bir millî ruhun kutlamasıdır.

Düşünün ki, daha on yıl önce kendi insansız hava araçlarını dahi üretemeyen bir ülkeden, bugün dünyanın en çok konuşulan SİHA’larını geliştiren bir ülkeye uzanan yol, işte bu gençlik heyecanıyla mümkün oldu. Gelecek ise bugünün çok ötesinde: Uzay araştırmaları, yerli otomobil, yapay zekâ ve biyoteknoloji… Bunların hepsi, TEKNOFEST ruhunun beslendiği damarlar olacak.

Evet, TEKNOFEST bir festivaldir; ama aynı zamanda bir davettir. “Kendi gökyüzümüzü kendi kanatlarımızla keşfetme” daveti… Türkiye’nin geleceğini yazma cesareti… Bu davete kulak veren gençlerin hayalleri, sadece kendi kaderlerini değil, milletin kaderini de değiştirecektir.

Bugün Atatürk Havalimanı’nda yükselen uçakların gürültüsü, aslında bir milletin geleceğe açılan özgüvenli sesidir. Belki gökyüzündeki akrobatik bir dönüş, belki sahnedeki bir yazılım sunumu, belki de bir çocuğun ellerinde tuttuğu karton uçak… Hepsi aynı mesajı taşıyor: “Biz buradayız, biz yapabiliriz.”

Ve aslında mesele tam da budur: Gelecek, hayal kurma cesareti olanların olacak. TEKNOFEST de işte bu cesaretin adı olarak tarih sayfalarına yazılmaktadır.