“Gideoun’un Savaş Arabaları” operasyonunun amacı ve mesajı

Abone Ol

Soykırımcı İsrail’in 18 Mart’ta Gazze’deki ateşkesi bozduğunu ve o tarihten beri Gazze’ye yönelik saldırılarına devam ettiği yetmiyormuş gibi, İsrail Güvenlik Kabinesi 5 Mayıs’ta Gazze’deki operasyonların genişletilmesi, hatta Gazze’nin tamamen ele geçirilmesini de içeren yeni bir kararı kabul etmiştir.

Bu karar kapsamında; İsrail Gazze’de daha fazla asker konuşlandıracak ve bu askerlerin kalış süresinin de ucu açık olacaktı. Yine aynı kararda yerinden edilmiş 1,5 milyondan fazla Gazzeliden kuzeyde bulunanların yerlerini tekrar terk etmesi ve güneye, Refah bölgesine doğru gitmesi ve burada belirlenen (aslında belirlenen belli bir alan da yok ama…) yerlerde kalmaları sağlanacaktı. Ayrıca mart ayı başından beri durdurulmuş olan insani yardımların da yeniden başlatılması ancak tüm yardımların İsrail tarafından koordine edilmesi ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılması sağlanacaktı.

Bu karardan anlaşıldığı üzere, İsrail Gazze’yi tamamen ele geçirmeyi planlamaktadır. Ancak bu kararın uygulanmaya başlaması için Trump’ın 13-16 Mayıs tarihleri arasındaki Orta Doğu turu beklenecek ve ortaya çıkacak duruma göre pozisyon alınacaktı.

Fakat İsrail Güvenlik Kabinesi’nin aldığı bu karar ile Trump’ın Suudi Arabistan’a ayak bastığı süre arasında hem Beyaz Saray’da hem de Gazze’de bazı ilginç gelişmeler yaşanmıştır. Bunlardan ilki, Trump’ın ulusal güvenlik danışmanı olan Mike Waltz’u, İsrail’in adamı olmakla suçlayıp kovması ve Waltz üzerinden kendisini manipüle edip küçük düşürdüğünü iddia ettiği Netanyahu ile teması kestiğinin söylenmesidir.

Her ne kadar bu haber Trump’ın Orta Doğu özel elçisi Steve Witkoff ve ABD’nin yeni Tel Aviv büyükelçisi Mike Huckabee tarafından yalanlansa da; ne Trump ne de Netanyahu bu konuda herhangi bir açıklama yapmayarak zımni de olsa bu haberi doğrulamış oldular.

İkinci gelişme ise ABD’nin 30 yıllık bir aradan sonra Hamas ile doğrudan temas kurup 7 Ekim 2023’ten beri Hamas’ın elinde rehin olan Edan Alexander isimli ABD vatandaşı da olan İsrail askerinin serbest bırakılması için bir anlaşma yapmasıdır. Bu anlaşmayı kotaranlar ise Witkoff ile birlikte Trump’ın rehinelerle ilgili işlemler için özel olarak görevlendirdiği Adam Boehler olmuştur. 

Bu ikili İsrail’e bilgi vermeden Hamas ile irtibat kurup, İsrail’i devre dışı bırakarak bir anlaşma yaptıkları gerekçesiyle İsrail ve ABD’deki Yahudi medyası tarafından yoğun şekilde eleştirilmişlerdir. Ancak özellikle Boehler eleştirilere karşı, “kendilerinin İsrail’in memuru olmadığını ve görevlerinin de İsrail’in değil, ABD’nin çıkarlarını korumak olduğunu” söyleyerek kendini savunmuştur.

Zaten bu gelişmeler üzerine Trump da tüm ısrarlara rağmen Orta Doğu turuna İsrail’i dâhil etmemiş ve Hamas’ın 12 Mayıs’ta Edan Alexander’ı serbest bırakmasını kendi sosyal medya hesabında gururla paylaşmış ve ekibine de çok iyi bir iş çıkardığı için teşekkür etmiştir.

Tüm bunlar yetmiyormuş gibi Witkoff’un söylediği, “Bugüne kadar savaşı bitirmemenin bedelini rehineler ödedi; bundan sonra sadece rehineler için değil, İsrail için de bedeli çok ağır olacak.” şeklindeki sözler ile ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sam Warberg’in, “Mevzubahis İsrail olsa bile dış politikada önceliğimiz ABD’nin çıkarlarıdır” şeklindeki sözleri İsrail’de, ABD’nin Orta Doğu’da İsrail’den farklı bir yol izleyebileceği yönünde kaygılara yol açmıştır.

Hatta Witkoff’un Hamas ile varılan anlaşmaya istinaden Gazze’ye insani yardımların girişine izin verilmesi için İsrail yönetimine baskı yaptığı ve bunun sonucu olarak da Trump’ın Suudi Arabistan’da iken Gazze’ye yönelik bir ateşkes planını açıklayabileceği veya İsrail’den bağımsız olarak Filistin’i resmen tanıyacağı şeklinde haberler yapılmıştır.

Bu gelişmeler üzerine Netanyahu’nun kabinesine, “Bundan sonra ABD’nin askerî yardımlarını kabul etmeden yolumuza devam etmek durumunda kalabiliriz” şeklinde sözler sarf ettiği de medyaya sızdırılmıştır. Netanyahu cephesi ise “Trump Araplarla anlaşarak bir ateşkes anlaşması imzalasa bile hem Gazze’de hem de Yemen’de saldırılara devam edileceği” yönünde beyanlar vererek Trump’ı İsrail’in dahli olmadan herhangi bir adımdan alıkoymaya çalışmıştır.

Ancak Trump’ın Suudi Arabistan’da iken hem de İsrail’in itirazlarına rağmen, Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılacağını açıklaması ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet Şara ile görüşerek ondan övgüyle söz etmesi, İsrail’de alarm zillerinin çalmasına yol açmıştır.

Öyle ya, Trump İsrail’e haber vermeden Hamas ile bir anlaşma yapıyor ve sadece ABD vatandaşı da olan bir askerin salıverilmesini sağlıyor, Husilerle ateşkes imzalıyor, İran ile nükleer müzakerelere devam ediyor ve şimdi de bir taraftan Gazze’de bir ateşkes anlaşması imzalanması için baskı yaparken diğer taraftan da Suriye’ye yönelik yaptırımları hem de Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman ve Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın telkin ve tavsiyesiyle kaldırdığını açıklıyordu. Bu ise Trump’ın İsrail ekseninden uzaklaştığı anlamına gelmekteydi ve buna asla izin verilemezdi.  

Zaten öyle de oldu. Sadece beyanlarla yetinmeyen Netanyahu, henüz Trump’ın Orta Doğu turu bitmeden, Gazze’ye yönelik kapsamlı bir saldırının hazırlıklarının yapılması emrini verdi. İsrail yönetiminden yapılan açıklamada ise “Trump Araplarla bir ateşkes için anlaşsa bile, Hamas’ın elinde tuttuğu rehinlerin serbest bırakılmasını sağlamak için geniş çaplı bir saldırı yapılacağı” duyuruldu.

Bu arada Trump Orta Doğu turunu tamamladı ve Körfez ülkelerinden aldığı bol sıfırlı yatırım sözleri ile milyarlarca dolarlık silah satış anlaşmalarıyla, Gazze ile ilgili herhangi bir ateşkes anlaşmasını duyurmadan ülkesine döndü. İsrail, Trump’ın bölgeden ayrılmasının hemen ardından 17 Mayıs’ta, Gazze’ye yönelik olarak “Gideon’un Savaş Arabaları” adı verilen bir operasyon başlatıldığını duyurdu. 

Öncelikle bu operasyonun amacının daha önce ifade edilenlerden farklı olarak Gazze’nin tamamen kontrol edilmesinin sağlanması olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Yani Netanyahu şimdiye kadar söylediği yalanları bir kenara bırakmış ve Gazze’nin bir daha asla Filistinlilere verilmeyeceğini, bundan sonra burayı İsrail’in kontrol edeceğini söylemiştir. Ayrıca Hamas’ı da elindeki tüm rehinleri serbest bırakmaya çağırarak eğer bu olmazsa bunun bedelinin çok ağır olacağını söylemiştir.

Peki operasyonun adı neden “Gideon’un Savaş Arabaları” olmuştur?

Gideon M.Ö. 13. yüzyılda yaşadığı tahmin edilen bir komutan, kral ve rahiptir. Yahudilerin kutsal kitabı Tanah’ın Hakimler kitabında aktarıldığına göre; Gideon Yahudilere saldıran kalabalık Midyan ordusunu sadece 300 kişilik bir kuvvetle yenerek mucizevi bir iş çıkarmış ve Yahudileri Midyanların baskısından kurtarmıştır.

Kanaatimce Netanyahu da son dönemde kendisine mesafe koyan Trump’a bir mesaj vermek için operasyona bu ismi vermiştir. Zira bu kıssayı işaret ederek, Yahudilerin zorluklar içinde olsalar, hatta imkânsız gibi gözükse bile ülkelerini korumak için mucizeler gerçekleştirip düşmanlarını yendiklerini hatırlatmak istemiştir. Yani Trump’a, “Sen bize yardımları kessen de bizi yalnız bıraksan da biz mucizeler gerçekleştirir, yine düşmanı yeneriz” demeye getirmiştir.

Trump bu mesajı almış mıdır bilinmez ama İsrail’in düşman olarak tanımladığı Hamas’ın hem insan kaynağı hem de silah envanteri olarak İsrail ile mukayese dahi edilemeyeceği hesap edilirse bu örneğin pek de uygun olmadığı anlaşılacaktır.

Ancak Netanyahu için gerçeklerin bir önemi olmadığından hikâyenin sadece işine gelen kısmını almış, diğer kısımlarını ise görmezden gelmiştir. Ayrıca Netanyahu’nun bu örnekle hem aşırı sağcı ve köktenci hükûmet ortaklarını hem de bunların dışında kalan muhafazakâr seçmeni konsolide etmeyi amaçladığı da unutulmamalıdır.

Keza hatırlarsanız biz Netanyahu’nun bu gibi oyunlara 7 Ekim’den hemen sonra da başvurduğunu görmüştük. Tanah’ın I. Samuel kitabında geçen, “Şimdi git, Amalek'e saldır! Onlara ait her şeyi tümüyle yok et, hiçbir şeyi esirgeme! Kadın erkek, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür!” şeklindeki ayete atıf yaparak “Tevrat bize Amalek'in sana yaptığını hatırla, der” demiş ve böylelikle Gazze’deki herkesin öldürülmesinin dinî bir emir olduğunu ileri sürerek yapacakları katliamı meşrulaştırmaya çalışmıştır.

Bakalım bu mesajlar Trump’ın, Netanyahu’ya yaklaşımını değiştirip yeniden aşkın bir destekçisi olmasını sağlayacak mı? Yoksa Trump ile Netanyahu arasındaki çatlağı daha da derinleştirip Netanyahu’nun sonunu mu getirecek?