Girit mutfağı Side’de

Abone Ol

Uluslararası Manavgat Girit’ten Side’ye Kültür ve Lezzet Festivali üzerine…

Akdeniz'in engin maviliğinde kaybolan bir yelkenlinin gölgesi gibi, Side'nin taş sokaklarına Girit’in esintisi ve lezzetleri sindi. Bu yıl ilki düzenlenen Uluslararası Manavgat Girit’ten Side’ye Kültür ve Lezzet Festivali, işte bu gölgelerin sesini yükseltti; onları sofralara, melodilere ve insan yüzlerine taşıdı. Bence festivalin kalbinde yer alan Girit mutfağı, damakta iz bırakan bir tat ve aynı zamanda bir yaşam biçimi olarak kabul gördü.

Kardeşlik sofrası

Tarihin ve gastronominin el ele verdiği, kültürlerin kardeşlik sofrasında buluştuğu bu benzersiz festival, şahane bir gastronomi turizmi etkinliği olmasının yanı sıra geçmişin incelikli hatıralarına, Anadolu’nun ve Girit’in ruhuna yazılmış görkemli bir mektuptu âdeta.

Manavgat Belediyesi'nin ev sahipliğinde, Niyazi Nefi Kara’nın öncülüğünde, yerli-yabancı birçok şef, akademisyen, gazeteci ve gastronomi yazarının katılımıyla düzenlenen bu festival, hem bir arşiv çalışması hem de bir barış duası niteliğindeydi. Kimi zaman gözleri dolu dolu bakan annelerin sessiz anlatımlarında, kimi zaman ise çocukların neşeli kahkahalarıyla yankı bulan bir gelenek: Girit. Ve şimdi, Side’nin denize bakan taş kemerli avlularında yeniden hayat buluyor.

Side’de bin yıllık tariflere modern dokunuş

Side Antik Limanı’nda düzenlenen lezzet şöleninde konuşan Manavgat Belediye Başkanı Niyazi Nefi Kara, “Girit’in bin yıllık tariflerini Side’nin tarihî dokusuyla buluşturarak bu bereketli toprakların kültürel ve gastronomik mirasını tüm dünyayla paylaşmanın gururunu yaşıyoruz. Manavgat’ı yalnızca güneşi, denizi ve doğal güzellikleriyle değil; aynı zamanda gastronomisiyle de bir cazibe merkezi hâline getirmek istiyoruz. Dileğimiz; Manavgat’ın lezzetin, kültürün ve sürdürülebilir turizmin yıldızı olmasıdır.” dedi.

Ünlü şefler festivale akın etti

Uluslararası Manavgat Girit’ten Side’ye Kültür ve Lezzet Festivali’nin tadım etkinliğinde Maria Ekmekçioğlu, Esat Özata, Dilek Yetkiner, Pasquale Lembo, Apostolos Altanis, Ioannis Koufos ve Argyrios Kontakis, Girit mutfağının muhteşem yemeklerini hazırlayıp halka ikram ettiler. Girit, Selanik, İtalya, İstanbul ve İzmir’den Side’ye gelen duayen şefler, “Norma”, “Karides saganaki”, “Kreto pitaka”, “Sakız enginarlı kabak çiçeği dolması”, “Balkabaklı otlu köfte, “Katsikaki me maratho ke askolimbrus” isimli yemeklerin reçetelerini, püf noktalarını Girit mutfağındaki yerini detaylarıyla anlattı.

Zeytinyağının felsefesi ve otların şiiri

Girit mutfağı, toprağın kokusunu bilen bir damak terbiyesi demek... Doğadan ne çıkarsa aşka dönüştürülerek sofraya konur. Side’de bu yıl düzenlenen festivalde kurulan stantlarda, otların birer kıymetli mücevher gibi sergilenişi, yemekle kültürün ayrılmaz bir bütün olduğunu gösteriyor.  Zeytinyağı, burada yalnızca bir malzeme değil, bir medeniyet sembolü sanki... Giritliler için zeytinyağlı yemek, zamanın yavaş akmasına, insanın kendiyle ve çevresiyle uyumuna bir övgü... Festival münasebetiyle Side restoranlarında olan Girit yemekleri, börekleri, çullaması, kabak çiçeği dolması gibi geçmişin sabırla yoğrulmuş lezzetleri bugüne taşındı.

Veda sofraları

Bu festivalin en değerli yanı, katılanların kalplerine işleyebildiği derin anlamlar... Buradaki lezzetler, göçlerin ve zorunlu vedaların da bir taşıyıcısı âdeta... Mübadelenin izleriyle şekillenen bu mutfak, acı ve neşeyi aynı tabakta sunabilen bir yapıya sahip... Girit’ten gelenlerin Manavgat’a, Side’ye, Alanya’ya ve Antalya’nın diğer kıyı köylerine taşıdığı yemek kültürü, zamanla bir uyumun ve yeni bir kimliğin temel taşı olmuş. Her kuşakta biraz daha farklılaşan ama özünü kaybetmeyen bu mutfak, festivalde anlatılan hikâyelerle yeniden hatırlanıyor. Eski reçeteler, ninelerin sandıklarından çıkan defterler de birer hafıza aktarımı…

Gastronomik hafızaya yolculuk

Girit’ten Side’ye uzanan bu festival bir anı tazelemenin yanında geleceğe dair umutların da yeniden yeşermesiydi. Manavgat Belediyesi Başkan Niyazi Nefi Kara’nın liderliğinde gelişen bu vizyon, sadece yerel mutfağı değil, gastronomi turizmini de kalkındırmayı hedefliyor. Side gibi tarihî bir coğrafyanın kültürel değerleriyle birleşen bu girişim, sürdürülebilir bir turizm modelinin de temelini atıyordu.

Zamanın mayasıyla yoğrulmuş lezzetler

Her lokmada bir hikâye gizli... Manavgat Side’nin taş sokaklarında dolaşırken burnunuza gelen kokular, aslında geçmişin size uzattığı bir mektup sanki. Deniz kenarındaki stantların önünde uzayan kuyruklar, kalabalığın yüzündeki memnuniyet ve mutluluk, bu mektubun doğru adrese ulaştığını gösteriyor. Kültürlerin birbirini tanıdığı, lezzetlerin birleştirdiği bu festival, geçmişin acılarını şifaya dönüştüren bir kutlama... Her katılımcının yüreğinde farklı bir tat, farklı bir anı bırakan bu büyük buluşma, gelecek festivallerin de habercisi...

“Girit’ten Side’ye Lezzet Yolculuğu” söyleşisi

Apollon Tapınağı’nın yanındaki sahnede “Girit’ten Side’ye Lezzet Yolculuğu” söyleşisine Saray ve Kültür Tarihçisi Çağrı Başkurt’un moderatörlüğünde Şef-Ege ve Mübadil Mutfağı Uzmanı Dilek Yetkiner, Uluslararası Tarım Derneği Başkanı Seda Özel, Şef-Yazar-Türkiye ve Girit Gastronomi İlişkileri Temsilcisi Maria Ekmekçioğlu katıldı.

Dilek Yetkiner

Festivalin önemli isimlerinden Dilek Yetkiner, Girit ile Side arasındaki bağın sofralar üzerinden kurulduğunu ve bu sofraların birleştirici gücünün son derece yüksek olduğunu vurguladı. Girit mutfağını “çok duygusal, çok sağlıklı ve hikâyelerle dolu” sözleriyle tanımlayan Yetkiner, hazırlanan her tabakta zeytinyağının, domatesin, patatesin ve peynirin başrolde olduğunu belirtti. Ona göre bu dört temel malzeme, sadece birer gıda maddesi değil, aynı zamanda Girit’in ruhunu taşıyan tatlar…

Seda Özel

Bir başka değerli isim, Seda Özel ise “Giritliler Side’ye ne getirdi, Girit’ten ne götürdü?” sorusunu merkeze alarak düşüncelerini dile getirdi. Manavgat’ın bitki örtüsü bakımından eşsiz bir zenginliğe sahip olduğunu belirten Özel, Side’de Yörük kültürü ile Girit geleneklerinin nasıl iç içe geçtiğini anlattı. Anadolu’nun farklı şehirlerine yerleşen Giritlilerin, özellikle zeytin ve zeytinyağı üretiminde, bağcılıkta, üzüm ve enginar yetiştiriciliğinde İzmir, Muğla, Antalya ve Mersin gibi bölgelere çok büyük katkılar sunduğunu hatırlattı. Bu katkılar, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda kültürel bir mirasın izlerini taşıyordu.

Maria Ekmekçioğlu

Şef ve gastronomi yazarı Maria Ekmekçioğlu ise “Girit’ten Side’ye, Side’den Girit’e uzanan büyük hikâyenin” bir sofra etrafında birleşen dostluk yolculuğu olduğuna işaret etti. Festival için hazırlık yaparken Girit yemeklerinde kullanılan otların Türkçe karşılıklarını bulmak için yoğun bir çaba harcadığını anlatan Ekmekçioğlu, Side’ye geldiğinde bu otların neredeyse tamamının Girit’teki adlarıyla anıldığını görünce büyük bir şaşkınlık yaşadığını dile getirdi. Bu ortaklık, binlerce kilometrelik bir mesafeye rağmen köklerin hâlâ aynı topraklara ait olduğunu gösteriyordu. “Side’de kurduğumuz her sofrada dostluğu, kardeşliği yeniden inşa ediyoruz.” diyen Ekmekçioğlu, birlikte yaşamanın, birlikte üretmenin ve birlikte paylaşmanın güzelliklerini keşfetmeye devam edeceklerini sözlerine ekledi.

Özetle, bu festival, aynı zamanda gastronominin bir barış dili olduğunun da en canlı kanıtıydı. Girit ve Anadolu mutfaklarının ortak noktaları, ayrılıklardan çok benzerliklerin olduğunu gösterdi.

“Aynı sofrada oturabiliyorsak geleceğe dair umudumuz hâlâ var demektir.”