İnsan güçlü olduğunu sanır, oysa ne denli zayıf olduğunu çoğu zaman idrak edemez.
Hatta çok güçlü olduğunu düşündüğü zamanlar, aslında en büyük zafiyet içerisinde olduğu anlardır.
Bu yanılgı, insanın fıtratındaki acziyeti görmezden gelmesinden kaynaklanır.
Kısacık bir ömür içerisinde, kimi zaman mal-mülk ve paranın büyüsüne kapılırız.
Kimi zaman sahip olduğumuz makam, mevki ve nüfuzumuzla sarhoş oluruz.
Kimi zaman da şan, şöhret ve namımızın bizi ebediyen yücelteceğine inanırız.
Tüm bunlarla her şeyi değiştirebileceğimizi, her şeye hükmedebileceğimizi vehmederiz.
Ve en önemlisi, bu imkanların elimizden hiç gitmeyeceğini zannederiz.
Aynen dünyaya bakış açımız gibi; bütün bunları geçici olduğu halde kalıcıymış gibi yaşarız.
Elimizden hiç gitmeyecekmiş gibi davranır, işte bu büyük yanılgıyla en büyük hatayı yaparız.
Bu, fani olana tutunup baki olanı göz ardı etmenin bedelidir.
Hayata dair vurdumduymaz, lakayıt davranmak, hayatın anlamını ciddiye almamak, hayat tarafından da ciddiye alınmamayı ve bunların ağır bedelleri ile karşılaşmayı doğurur.
Hayatı yanlış anladığımızda, onun gerçek mahiyetini algılayamadığımızda, hayat bunun bedelini ağır bir şekilde bize ödetir.
Bu bedel, çoğu zaman beklenmedik bir acı, ani bir kayıp veya tarifsiz bir yalnızlık olarak karşımıza çıkar.
Kısacık ömür içerisinde yapılan edilen durumlara, insanların nasıl fırıldak gibi döndüklerine şahit olunduğunda, insan ağzı açık kalıyor; akıl almaz bir savrulmaya tanıklık ediyor.
Oysa uğruna her şeyin feda edildiği makamlar, mevkiler bir anda anlamını yitirir, şan ve şöhret silinir gider.
Biriktirdiğimiz mal ve mülk, o anki çaresizliğimiz karşısında bir hiç olur.
İnsan, bu sarsıcı yüzleşmeyle birlikte kendi acziyetini ve fani varlığını idrak eder.
Hayat, aslında bize her an geçici olduğumuzu fısıldar.
Düşen her yaprak, batan her güneş, yaşlanan her yüz bu gerçeği haykırır.
Ancak bizler, çoğu kez bu fısıltıları duymazdan gelir, haykırışlara sağır kesiliriz.
Aslolan, bu geçici dünya hayatını, baki olan ahiret yurdu için bir hazırlık olarak görmektir.
Güç, kudret ve gerçek zenginlik, yalnızca Yaratıcıya aittir.
Bizlere düşen, sahip olduklarımızla şımarmadan, acziyetimizi bilerek, tevazu ve şükürle bize bahşedilen hayatı yaşamaktır.
Hayatın gerçek anlamını kavradığımızda, yanılgılarımızdan kurtulur, bedellerden emin oluruz.