“Ve mâ huve bi-kavli şeytânin recîm.”
“O, şeytanın sözü değildir.”
(Tekvîr, 81/25)
Şeytanın bir üslubu vardır.
Kışkırtır.
Süsler.
Örtüler.
Bulandırır.
Ve en çok da hakikatin üstüne gölge düşürmek ister.
Ama Kur’an…
Gölge kabul etmez.
Kur’an’ın sözü berraktır.
Şeytanın sözü bulanık.
Kur’an’ın sesi hakikattir.
Şeytanın sesi hiledir.
Kur’an çağırır.
Şeytan dürter.
Biri yola çıkarır,
diğeri yoldan çıkarır.
Bugün insanlar Kur’an’dan uzaklaştıkça,
şeytanın sesi daha gür çıkıyor.
Çünkü hakikati susturanlar,
yalanı alkışlıyor.
Dün cahillik üzerine kuruluydu bu düzen,
bugün “modernlik” adıyla sürüyor.
Yalanın adı “özgürlük”,
aldatmanın adı “kimlik”,
günahın adı “yaşam tarzı.”
Ama Kur’an diyor ki:
“Bu söz şeytanın sözü değildir.”
Çünkü şeytan, hakikati söyleyemez.
Allah adına konuşamaz.
İnsanı Allah’a götüremez.
Hakikatin sesi daima şeffaf olur;
şeytanın sesi daima parlaktır
ışıklı ama karanlık.
Bugün medya ne söylüyorsa,
şeytan onu çoktan fısıldamıştır.
Algılar yönetilir,
hakikat yönetilemez.
Gerçek saklanır,
ama yalan süslenir.
Ve insanlar seçiyor:
Hakikati mi dinleyecek,
yoksa fısıltıyı mı?
Bir kelimenin bile hak ile batıl arasında dağlar kadar farkı var.
Hakikat arıtır,
şeytan karıştırır.
Hakikat uyandırır,
şeytan oyalandırır.
Hakikat insanı adam eder,
şeytan insanı kendine benzetir.
Ve işte bugünlerde…
Parlak sözlere aldanan çok,
hakikatin saf sesine kulak veren az.
Kur’an uyarıyor:
Bu söz, “şeytanın sözü” değildir.
Ama sen hangisini dinliyorsun?
Selam ve duayla
Fî emânillah