İnsan plan yapmayı sever. Çünkü plan, kontrol hissi verir. Ne zaman nerede olacağını, neyi başaracağını, hayatın hangi aşamasında neye sahip olacağını bilmek ister. Ajandalar dolar, hedefler yazılır, tarihler belirlenir. Ama hayat, çoğu zaman bu planları sessizce bozar. Beklenmedik kayıplar, ani değişimler, yön değiştiren yollar çıkar karşımıza. Ve insan, en çok da hazır olduğunu sandığı anda hazırlıksız yakalanır.
Planlar bozulduğunda yaşanan hayal kırıklığı, aslında kontrolün bizde olmadığını hatırlatır. Bu farkındalık can yakıcıdır ama aynı zamanda öğreticidir. Çünkü hayat, çizdiğimiz düz çizgilerden değil; sapmalardan oluşur. İnsan, tam da yolundan saptığını düşündüğü yerde kendini bulur bazen. Kaybettiğini sandığı şeyler, başka kapıların anahtarı hâline gelir.
Esnek olabilen insanlar ayakta kalır. Değişime direnmek yerine uyum sağlayanlar yoluna devam eder. Hayatın dayattığı yeni şartları kabullenmek, pes etmek değil; olgunlaşmaktır. Çünkü her bozulan plan, insanın sabrını, direncini ve iç gücünü sınar. Bu sınavdan geçenler, hayata karşı daha yumuşak ama daha sağlam durmayı öğrenir.
Modern çağ, her şeyi kontrol edebileceğimiz yanılgısını besliyor. Oysa kontrol edemediğimiz şeyler, bizi biz yapan asıl duraklardır. Hayatın ritmi, insanın ajandasına uymaz. Ve belki de huzur, her şeyi planlamakta değil; plansızlığa da yer açabilmektedir.
Bazen en güzel hikâyeler, hiç planlanmayan anlarda yazılır. Hiç gitmeyi düşünmediğimiz yollarda yürür, hiç tanımayı planlamadığımız insanlarla derin bağlar kurarız. Hayatla kavga etmeyi bırakıp onunla yürümeyi öğrenenler için yol daha anlamlı hâle gelir. Çünkü hayat, kontrol edilmeyi değil; eşlik edilmeyi ister.