Hazırlayan: Abdurrahman Akbaş
İnsanlar ve diğer canlılar için yaratılan dünya Yüce Allah tarafından bizlere, ölçülü kullanılması, korunması ve gelecek nesillere aktarılması için bir süreliğine emanet olarak verilmiştir. “Biz emaneti göklere, yerküreye ve dağlara teklif ettik, ama onlar bunu yüklenmek istemediler; ondan korktular ve onu insan yüklendi.” (Ahzab, 33/72) ayet-i kerimesinde buyrulduğu üzere insan hem maddi hem de manevi olarak büyük bir sorumluluğun altına girmiştir. Emanetin sorumluluğu ağır olduğu kadar da onu taşımak büyük bir izzettir.
İman ve emanet arsında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. İman da korunması gereken kıymetli bir emanettir. Emaneti gereğince korumak ve taşımak öncelikle müminlerin görevidir. Yüce Allah müminlerin emaneti koruma konusunda şöyle buyurmaktadır: “Yine o müminler, emanetlerine ve ahitlerine sadakat gösterirler.” (Müminun, 23/8)
Hayatı, emanet bilinci ile yaşamamız büyük bir sorumluluktur. Emanet ehli olmak çok önemlidir. Çünkü emaneti yüklenmeden önce insanın emin ve itimat edilir olması gerekir. Özellikle emanet, peygamberlerin sıfatlarından biridir. Bu sıfatlarla onlar Yüce Allah’ın vahyini insanlara ulaştırdılar ve insanlara bilmediklerini öğrettiler. Emaneti sağlam bir şeklide korudular. Bu yüzden mümin olmak, güvenilir olmaktır. Bizlere maddî ve manevî şeyler gönül rahatlığı ile teslim edilmelidir. Bu emanet edilen şeyler istendiğinde sağlam bir şekilde teslimi yapılmalıdır. Emanete riayetsizlik ihanet olup münafıkların niteliğidir.
Kur’an da bize emanet olarak vahyedildi. Ondaki emirler ve yasaklar yerine getirilmek üzere bize emanet olarak verildi. Rabb’imizin dini İslam yaşanmak üzere bize emanettir. İslam’ı arı duru yaşayarak ve imanımızı şirk ve küfür ile kirletmeden muhafaza etmeli, kâmil bir şekilde son nefese kadar imanı taşımamız gerekir.
Bize bedenlerimiz de emanet olarak verildi. Bedenimiz helal ve temiz gıdalarla beslenmeli, aklımız bilgi ve irfan ile donatılmalıdır. Her emaneti yerli yerinde ve Allah’ın rızasına uygun tarzda kullanılmalıyız. İnsanın bedenine karşı emaneti, din ve dünya işlerinde en doğru ve kendine en faydalı olanı tercih edip seçmesi, ruh ve akıl sağlığına zararlı olan her şeyden onu uzak tutmasıdır. Bedenimizin sağlığı çok önemlidir. Çünkü vücut sağlığı vazifelerimizle doğrudan alâkalıdır. Sağlıklı olmadığımız zaman diğer emanetleri de korumak mümkün değildir.
Bedenimizden sonra emanet, ailemizdir. Evlat, eş, baba, anne dede, nine, amca, dayı olarak birbirimize emanetiz. Eşlerin birbirine karşı hak ve vazifeleri, ırz ve namuslarını korumaları, çocuklarını terbiye etmeleri de emanettir. Aile mahremiyeti de birer emanettir. Yerine getirmemiz gereken sıla-i rahim bağı da emanettir. Yüce Allah, Müslüman’ın hem kendisine hem de ailesine karşı bir emanet bilinci içerisinde olması gerektiğini şöyle vurgulamaktadır. “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (Tahrim, 66/6)
Aile sorumluğumuz yanında sosyal ilişkilerimizde emanet sahibi olmak, insanların hak ve hukukunu gözetmek, zarar ve ziyan vermemek, insanları aldatmamak bu değerlere bağlı kalmak da bir emanettir.
İş hayatımız, verilen görev ve sorumluklar da bir emanettir Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kendisine yöneticilik verip de yönettiği kimseleri sadakat ve samimiyetle koruyup gözetmeyen kimse, cennetin kokusunu alamaz.” (Buhari, Ahkâm, 8)
İş hayatımızda üzerine düşen sorumlulukları bihakkın yerine getirmeliyiz. Yerine getiremeyeceğimiz vazifelere talip olmamalıyız. Öncelikle yönetimde bilgiye ve liyakate değer vermeliyiz. İşleri ehline vermeliyiz. Emanetin ehil olmayan kimseye verilmesi, düzenin bozulması anlamına gelir. Peygamberimiz (s.a.v.) bir yerde sahabelerle konuşurken bir bedevî çıkageldi ve: “Kıyamet ne zaman kopacak?” diye sordu. Resûlullah (s.a.v.) sözünü kesmeden konuşmasına devam etti. Bunun üzerine sahabelerden biri: “Bedevînin sorusunu duydu, fakat soruyu beğenmedi.” dedi. Bir başkası da: “Hayır, soruyu duymadı.” dedi. Resûlullah (s.a.v.) bitirince: “Kıyamet hakkında soru soran nerede?” buyurdu. Bedevî: “Buradayım, ya Resûlallah!” dedi. “Emanet zayi edildiği zaman kıyameti bekle!” buyurdu. Bedevî: “Emanet nasıl zayi olacak?” diye sordu. Resûl-i Ekrem de: “Emanet ehil olmayan kimseye verildiği zaman kıyameti bekle!” buyurdu.
Dünya hayatı güven temelli olmalıdır. Mutlu, huzurlu bireylere ve topluma sahip olmak için emanet bilinci duyarlılığı ile yaşamalıyız. Emanet bilincimiz son nefese kadar sürsün.
BİR KISSA
Ebû Zer esmer, iri cüsseli, uzun boylu ve gür saçlı bir kimseydi. İslâmiyet’ten önce yol kesen ve canlara kıyan bu sert tabiatlı insan İslâm’ın terbiyesiyle tamamen değişmiş, fakir ve düşkünlerin hamisi olmuş, yaptığı bir kusurdan dolayı kendisini bağışlamasını istediği bir zencinin ayağının altına yanağını koyacak kadar mahfiyetkâr, hizmetçisiyle aynı elbiseyi giyecek ve aynı yemeği yiyecek kadar mütevazı bir kimse haline gelmişti. Aynı zamanda cesur, doğru, açık kalpli bir kişiydi. Hz. Peygamber onun hakkında, “Gök kubbenin altında ve yeryüzünün üstünde Ebû Zer’den daha doğru sözlü kimse yoktur.” Demiştir. (Tirmizî, Menâkıb, 35) Allah’ın emirlerine tevile kaçmadan uyar, cihattan geri kalmaz ve dünyevî zevklere değer vermezdi. Ebû Zer, insanın helâl rızık kazanmak ve ahireti elde etmek için yaşaması gerektiğine inanır, üçüncü bir hedefi zararlı görürdü. Dolayısıyla paranın da aile fertlerine helâl lokma yedirmek ve ahiret yolunda sarf etmek için kazanılması gerektiğini söylerdi. Hz. Peygamber’in onun hakkında, “Ebû Zer yeryüzünde Îsâ bin Meryem’in zühdüyle yürür.” dediği nakledilmektedir. (Tirmizî, Menâkıb, 35)
Rivayet edildiğine göre bir gün Ebû Zer: “Ya Resûlallah! Beni vali tayin etmez misin?” demiştim. Eliyle omuzuma vurarak şöyle buyurdu: “Ebû Zer! Sen zayıf bir adamsın. İstediğin görev ise bir emanettir. Bu emaneti ehil olarak alan ve üzerine düşeni yapanlar müstesna, aslında bu görev kıyamet gününde bir rezillik ve pişmanlıktır.” (Müslim, İmâret 16)
RAMAZAN İLMİHÂLİ
Ticaret veya yatırım amaçlı alınan taşınmaz mallar için zekât vermek gerekir mi?
Ticaret maksadıyla elde bulundurulan taşınmaz mallar zekâta tâbidir. Kişilerin ticarî amaçlı olarak alıp sattıkları taşınmaz mallar da bu kapsamda yer alır. Buna göre, büro ve mesken gibi kullanım amaçlı olmayıp alıp satmak amacı ile kişilerin ellerinde bulundurdukları taşınmazların, bir yıllık borçları çıktıktan sonra değerleri nisap miktarına ulaşmış ve üzerinden bir yıl geçmiş ise kırkta bir (% 2,5) oranında zekâtının verilmesi gerekir. Ticaret veya yatırım amaçlı yani daha sonra değerlenince satmak üzere alınmış olan taşınmazların zekâtları her yıl piyasa değerleri üzerinden verilir. Ev, dükkân, tarla veya bağ bahçe yapma niyetiyle satın alınan arsalar ise zekâta tâbi değildir.
GÜNÜN DUÂSI
“Ey Hayy ve Kayyûm olan Allahım! Senin rahmetine iltica ediyor ve senden yardım diliyorum. Benim bütün işlerimi düzelt ve beni göz açıp kapayıncaya kadar bir an bile olsa nefsimle baş başa bırakma!” (Hâkim, I, 730)
CÜZ CÜZ KUR’AN
On yedinci cüz
On yedinci cüzde; Enbiya ve Hac surelerinin tamamı bulunmaktadır. Bu cüzdeki üç temel konu:
1. Allah’ın Dostları: Allah; Peygamberlerin ve kendisinin yolunda çalışan müminlerin dostudur, destekçisidir.
Enbiya suresi, peygamberlerin mücadeleleri ve Allah’ın hâkimiyetinden bahseder. Surenin girişinde peygamberlere tavır alanların durumu anlatılır (Enbiyâ, 21/1-47) daha sonra peygamberlerin mücadeleleri ve kurtuluş örnekleri aktarılır:
a. Hz. İbrahim, tevhid mücadelesi ve ateşten kurtuluşu,
b. Hz. Lut, tevhid mücadelesi ve azaptan kurtuluşu,
c. Hz. Nuh, tevhid mücadelesi ve tufandan kurtuluşu,
d. Hz. Eyüb ve sabrı ile sıkıntıdan kurtuluşu,
e. Hz. Yunus, mücadelesi ve cezadan kurtuluşu,
f. Hz. Zekeriya’nın soyunun Hz. Yahya ile devam etmesi,
g. Hz. Meryem’in soyunun Hz. İsa ile devam etmesi. İşte bunlar İslam ümmetinin tarihsel sürecidir. (Enbiyâ, 21/48-91)
2. Peygamber sonrası durum
Enbiya suresinde ise peygamberlerden sonra ümmetlerinin halleri aktarılır:
a. Dinlerini parçaladılar, tahrif ettiler.
b. Salih amel işleyenler ve sapmayanlar kurtuldu.
c. Sapanlar dünya ve ahirette cezalandırıldı. (Enbiyâ, 21/92-106)
3. Haccın Evrenselliği: İnsanlara Peygamberler yolunu gösteren ve onları eğiten evrensel bir ibadet
Hac suresinde, Allah’ın yeryüzündeki sembollerini anlamamız ve onlara karşı saygılı olmamız istenir. Kâbe, tevhidin sembolüdür, Safa ile Merve fedakârlığın sembolüdür. Kurban, Allah’a yaklaşmanın sembolüdür. Surenin başında insanlar takvaya (sorumluluk bilincine) çağrılır, ölüm ve hayat üzerinde düşünmeleri istenir. (Hac, 22/1-24) Daha sonra yoğun bir şekilde hac ibadeti, tevhid inancı, Hz. İbrahim’den bugüne kadar Kâbe’nin konumu ve önemi, hacda kesilen kurbanlarla ile ilgili hükümler, Allah için yaşamanın ve mücadele etmenin önemi anlatılır. (Hac, 22/25- 76) Bu surede, secde ayeti de bulunmaktadır. Rabb’imizin bütün emirlerine boyun büktüğümüzü ve itaat ettiğimizi secde ile göstermemiz istenir. İbn Mes’ud şöyle dedi: “Hac suresi, içinde secde emri olduğu halde Resûlullah’a inen ilk suredir. Allah Resûlü sureyi okuduktan sonra secde yaptı ve insanlar da secde yaptılar.” (Hakim, 1/342, 803 / Sahih) Secde, Allah’a kulluğun zirvesi ve itaatin bir sembolüdür. (Rıfat Oral, Kur’an’ın Temel Konuları, DİB, s. 47-48)
ESMÂ-İ HÜSNÂ
El-Vekîl: "Kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi neticeye ulaştıran."
El-Kaviyy: "Kudreti en üstün ve eksiksiz olan."
El-Metîn: "Kuvvet ve kudret kaynağı, asla acze düşmeyen, pek güçlü."
GÜNÜN AYETİ
“Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir.” (Nisa suresi, 58. ayet)
GÜNÜN HADİSİ
“Bana kendi adınıza altı şeyin güvencesini verin, ben de size cennetin güvencesini vereyim: Konuştuğunuzda doğru söyleyin, söz verdiğinizde sözünüzü tutun, size (bir şey) emanet edildiğinde ona riayet edin, iffetinizi koruyun, gözlerinizi (bakılması yasak olandan) sakının ve ellerinizi (haramdan) çekin.” (İbn Hanbel, V. 323)