Hikmete Giriş Kapısı: Allah Korkusu…

Abone Ol

“Göklerde ve yeryüzünde bulunan canlılar ve bütün melekler, kibirlenmeden Allah’a secde ederler. Kendilerine hâkim olan Rablerinden korkarlar ve emrolundukları her şeyi yaparlar.

Allah, buyurmuştur ki: İki ilâh edinmeyin. O, ancak bir ilâhdır. Onun için yalnız benden korkun. Göklerde ve yerde olan her şey yalnız O’nundur. Din de daima O’nundur. Böyle iken, siz Allah’tan başkasından mı korkarsınız?”

(Nahl Suresi, 49–52)

“İman edip salih amel işleyenler, Allah’tan korktukları, imanlarında sebat ettikleri, salih amel işlemeye devam ettikleri, sonra Allah’tan sakındıkları, imanlarından ayrılmadıkları, yine Allah’tan korktukları ve iyilikte bulundukları müddetçe, daha önce yediklerinden dolayı kendilerine bir günah yoktur. Allah iyilikte bulunanları sever.”

(Maide Suresi, 93)

Kâinattaki tüm mahlûkat, mutlak kudret ve hâkimiyet sahibi olan tek bir ilâha, sadece O’ndan korktukları için ubudiyette hiçbir zaaf göstermez ve yalnız O’na iltica ederler.

Bu mutlak hakikatin tek bir istisnası vardır ve o da hiç şüphe yok ki insandır…

Sadece insan ilâhlık iddiasında bulundu.

İsyan, inkâr, bozgunculuk, tedhiş ve daha bir sürü kerih haslet…

Hepsi insandan sadır oldu ve insanı bütün bu hunharlıklardan alıkoyacak tek bir şey vardı…

‘Allah korkusu!’

Allah, bahusus iman edenlerden her vesile ile kendisinden korkmalarını istedi.

Mütemadiyen bu muhteşem hassaya vurgu yaptı.

Bazı nadanlar Allah’tan korkma ile tevahhuşu birbirine karıştırsa bile, imanı kemâlat noktasına erdiren en mühim unsurdur ‘Mehafetullah!’

Ve önce insan, ardından da Müslümanların kısm-ı azamı terk etti Allah korkusunu…

Şüphesiz ki, bu terk ediş sadece modern zamanlara has bir maraz değildir.

İnsanoğlu dünya kurulalıdan beri sık sık bu marazi hali yaşamada…

Ama yine hiç şüphe yok ki, en dehşetli terk ediş, modern zamanlara rastlamaktadır.

Zira edinilen yeni ilâh, büyülü aletlere, sihirli sözcüklere sahipti.

Bilim, teknoloji vs…

Bunlara sahip olanlar, yeni tarz ilâhlıklarını ilan etmekte zerre kadar tereddüt göstermiyorlardı artık.

Ve bu büyüye, binlerce kez esef olsun ki, Müslümanlar da kapılıverdi.

Bu kahrolası büyü nedeniyle, Allah korkusundan hızla uzaklaştı inanan insanlar.

Onlar Allah’tan korkmayı unuttu, Allah’ta onların başına ‘zalimlerden korkmayı’ musallat etti.

Mesela ben bu zalimin adına Amerika diyeyim, siz İsrail diyin! Ya da eli sopalı bir işkenceci…

Hiç fark etmiyor, zalim, her halükârda insanlığın ortak değerlerini hâk ile yeksan eden gözü dönmüş hayduda verilen isim değil midir?!.

Evet!

Bu, Allah’ın koymuş olduğu kanunların değişmez bir hakikatidir!

Korkmak, sadece ve sadece Allah’ın azametine yönelik olduğunda olumlu bir keyfiyete sahiptir!..

Aksi takdirde bunun insana geri dönüşü, mutlak surette zillet ve meskenettir!..

Bugün, inanan insanlar mezkûr tedhiş odakları (ABD, İsrail, vs) karşısında tam bir çaresizlik yaşıyorsa ve bu zulüm şebekelerinin en ucuz tehditleri karşısında bile bacakları tir tir titriyorsa, bu, katiyen onların sahip olduğu kudret ve kuvvetten ötürü değildir!

Olup bitenin yegâne sebebi, inanan insanların Allah korkusundan uzaklaşıp maddi güçlere zebun olmasından mütevellittir!

Oysa mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan Allah, nice Firavun’ları, Karun’ları, Haman’ları, Nemrut’ları ve daha birçok ilahlık taslayanları defalarca yerin dibine sokmuştu.

Peki nedir Allah korkusu?..

Yukarıda değindiğimiz gibi bazı nadanların zannettiği cinsten bir tevahhuş ya da tanımlanamayan insiyaki bir refleks mi?

Elbette ki hayır!

Tevahhuş; dehşet ve vahşet içerir.

Bu, olsa olsa, kendisine ‘ilah’ süsü vermiş olan güçlerin sağa sola saldırarak sebebiyet verdikleri bir sinme duygusudur.

Tevahhuş; daha çok, bir korku filminde duyulan ürperti veya korkunç bir katliama şahit olan insanın hissettiği türden bir duyguyu tanımlar.

Oysaki Allah korkusu, korkmanın tam zıddıyla izah olunabilir.

“İman edip salih amel işleyenler, Allah’tan korktukları, imanlarında sebat ettikleri, salih amel işlemeye devam ettikleri, sonra Allah’tan sakındıkları, imanlarından ayrılmadıkları, yine Allah’tan korktukları ve iyilikte bulundukları müddetçe, daha önce yediklerinden dolayı kendilerine bir günah yoktur. Allah iyilikte bulunanları sever.”

(Maide Suresi, 93)

Görüldüğü üzere bu ayet, çok açık bir şekilde Allah korkusunun güzellikler ile olan paralelliğine işaret buyurmaktadır.

İnanan bir insanın, Allah’ın kendisiyle irtibatı kesmesi, sevgisini, merhametini, bereketini, mağfiretini ve rahmetini üzerinden çekmesi endişesini taşımasının adıdır Allah korkusu.

Allah’ın kendisinden razı olmayacağı düşüncesinin bir mü’mindeki şiddetli reaksiyonun ta kendisidir Allah korkusu.

Ve Allah korkusu ‘havf’ın tüm beşeri korkuları izale edip, kalbin sadece sevgiye kilitlenmesini sağlamasından başka bir şey değildir.

Evet, bir mü’min, Allah’ın kendisinden yüz çevireceğinden ve artık kendisini sevmeyeceğinden korkması nedeniyle harama el uzatmaz, yani Allah’tan korkar!

İşte bundan ötürüdür ki ; “Hikmetin başı, Allah korkusudur!” buyurmuştur Efendimiz (S.A.V.).

Allah’tan korkan, hikmet hazinelerinin anahtarını ele geçirmiştir!..

Zalimlerden korkanları ise aşağılayıcı bir zillet beklemektedir ne yazık ki!..