Hoş görme ya hu

Abone Ol

Eskiden dergâhlara, evlere ve hatta belki de başka pek çok yere asılan bir levha var. Üzerinde şöyle yazıyor “Hoş gör ya Hu…” Ne güzel söz…

Belki de bunu bile bile gözlerinin önünde tutuyor ve bu düsturu unutmamak ve hep hatırlamak için kendilerine böyle bir telkinde bulunuyorlardı. Her ne için olursa olsun büyük meziyet.

Yani hoş görmek diye bir mesele var. Bence büyük ve mühim bir mesele. Öyle herkesin de yapabileceği, başarabileceği bir şey de değil. Zira insana zor gelir hatayı, kusuru, yanlışı hoş görüp de olmamış gibi davranmak. Yani bunu yapabilenler öyle sıradan insanlar değiller ve bunca zorluğuna rağmen bunu başarabilenleri tebrik etmek lazım.

Nefse zor gelen bir durum yani bu. Muazzam bir incelik.

Peki nedir hoş göreceklerimiz? Ya da bunun bir sınırı yok mu? Hoş görmeyeceklerimiz neler mesela? Nereye kadar sabredecek ve hangi yere sınır koyacağız? Kırmızı bir çizgimiz olmayacak mı?

Olacak, olmalı…

Mukaddesatımıza saldıran, onlara hakaret eden birilerine –her kim olursa olsun- “hoşgörü” diye bir şeyle karşılık vermememiz gerektiğini biliyorum mesela. Hatta bunun gibi meseleleri hoş görmenin ihanet, eziklik olduğunu düşünenlerdenim.

Eskilerin çok güzel bir sözü var; “eceli gelen it cami duvarına pislermiş” diye. Pek çok sözlerinde olduğu gibi bunda da hakları var. Ve elbette bu sözde hayvanların bir suçu günahı yok. Asıl buradan nişan alıp da vurdukları mukaddesata dil uzatan, el uzatan ahlaksız güruhu.

Peki bunlar o zaman vardı da şimdi yok mu? Çok, belki de daha çok.

Geçtiğimiz günlerde Boğaziçi Üniversitesi’nden bir grup haysiyetsizin yaptıklarını hepimiz gördük. Kâbe resminin çizili olduğu bir görsel üzerinden mukaddesata saldırdılar. Bu ilk değil. Ama son olması için bir şeyler de yapmak gerek. Ne bileyim atasözünden kendimize bir ilham mı alacağız, bu sürüye bir başka şey mi diyeceğiz bilemiyorum ama şunu iyi biliyorum ki asla hoş görmeyeceğiz, görmemeliyiz.

Bir şey daha var. Bu ve benzeri ahlaksızlıkların devamlı surette aynı kaynaktan çıkıyor olmaları da garip değil mi? Yani bu üniversite din düşmanı, devlet düşmanı birilerini ya özellikle koklayıp da pisliğinden anlayarak seçiyor ya da bu ahlaksızlık orada bir şekilde bulaşıyor.

Hangisi?