Adana ve Hatay’da durdurulan Milli İstihbarat Teşkilatı’na ait TIR’lara ilişkin olarak Cumhuriyet gazetesinin yaptığı yayın devletin ve milletin her kademesinden tepki gördü. Skandal niteliğindeki yayınını “basın özgürlüğü” kılıfına sokmaya çalışan gazete, yoğun tepkiler üzerine, bu yayına destek veren/yayını “basın özgürlüğü” kapsamında değerlendiren kimi meşhur isimlerden “Yanınızdayız” mesajları toplayıp bir bildiri yayınladı.
O isimler arasında sinemamızın en büyük sanatçılarından Hülya Koçyiğit de vardı.
Gazetede Hülya Hanım’ın fotoğrafını gördüğümde, mevzubahis habere imza atan, gazetenin genel yayın yönetmeni Can Dündar’a internetten bir mesaj göndermek istedim, “Hülya Hanım’ı o listeden çıkarmanızı tavsiye ederim, mahcup olursunuz” diyecektim, vazgeçtim, “Değmez” dedim kendi kendime.
Az çok tanıyordum Hülya Koçyiğit’i. Bizim gibi sinemaya inandığını biliyordum. Bu millete, bu coğrafyaya, bu aziz medeniyete inandığını da biliyordum. Gökçeçiçek’i, Düğün’ü, Zehra’yı izlemiştim. Pırıl pırıl aşk filmlerinde, en dokunaklı garibanlık hikayelerinde görmüştüm hep O’nu.
Hocam Sadık Battal’ın yönettiği “Yücel Çakmaklı” belgeselinde de görmüştüm. Rahmetli Yücel Ağabey’in filmlerinden bahsederken, madden cıvıl cıvıl görünmesine rağmen büyük bir manevi boşlukla malül dönemin sinema sektöründen kendisinin de mustarip olduğunu anlatıp şunları diyordu Hülya Koçyiğit:
“Biz, her şeyden önce farklı bir kültürün, Türk dediğimiz bir kültürün ürünleriyiz. Ve bizim dinimiz İslam. Ben, çok şükür, elhamdülillah Müslüman’ım ve Türk’üm demekten gurur duydum her zaman. Bunu ifade eden filmlerde oynamak da benim için bir şereftir.”
Aradan yıllar geçti. Birkaç güzel adam, on yıllardır süren bir savaşa son vermek için tüm riskleri aldı, ezeli kardeşliği ebedi barışa döndürebilmek için adım attı. Bu büyük adımın bir parçası olarak kurulan “Akiller Heyeti”nde de yer aldı Hülya Hanım. Sırf, iktidardaki AK Parti’nin projesi olduğu için barışa -evet, evet, barışa- karşı duranların sert eleştirilerine kulak asmadı.
Bizi hiç yanıltmadı.
Tüm bunlardan dolayı, Hülya Hanım’ın o listede yer alması tuhaftı. Nitekim, o bildiriden birkaç gün sonra, telefonla katıldığı bir televizyon programında bildiriye destek verdiği haberini yalanlayan Hülya Koçyiğit şunları kaydetti:
“(Cumhuriyet gazetesinden aradıklarında) ‘Sözkonusu devletin sırlarıysa bu konuda gazetecilerin de basının da daha duyarlı olması gerekir; benim böyle bir çekincem var’ dedim (…) Benim görüşlerimde bir değişiklik yok, her zaman aynı şeyi savunuyorum. Tabi ki her zaman söylediğim gibi özgürlüklerden yana bir insanım. Ama buna basın özgürlüğü diyemeyeceğim.”
***
2013 Nisan’ında “Akiller Heyeti”ni eleştiren Milliyetçi Hareket Partisi Lideri Devlet Bahçeli, “Hülya Koçyiğit Hanımefendi çözümü mü yoksa filmlerindeki sahneleri mi anlatacak?” demiş, bunun üzerine ben de Sancaktar dergisinde “‘Akil’ Hülya Koçyiğit elbette ki filmlerini anlatacak” başlıklı bir yazı yazmıştım.
Şöyle bitiyordu o yazı:
“Hülya Koçyiğit Hanımefendi filmlerinden sahneler mi anlatacak?” diyor Sayın Bahçeli. Evet, hem de öyle sahneler anlatacak ki, büyük meselelerimize dair Sayın Bahçeli’nin de diğer tüm politikacıların da bugüne kadar koyamadıkları türden büyük teşhisleri içeren sahneler… Mesela, rahmetli Lütfi Akad’ın yönettiği 1973 yapımı Düğün’deki şu sahneyi anlatacak:
“Taşı-toprağı altın” diye Urfa’dan İstanbul’a göçen Zeliha (Hülya Koçyiğit) ve kardeşleri, kimi işportacılık yaparak, kimisi fabrika kapılarında; kıt kanaat geçinmektedirler. Birbirlerini çok severler ama hayat bazen kafa karıştırır işte; küçük kardeşlerden Cemile, sıkıntıları hafifletmek için işporta tezgahını büyütmek isteyen ağabeylerinin “başlık parası”na tav olmasıyla rızası olmadan evlendirilir. Diğer kardeş Habibe’ye de, yaşlı ama hali vakti yerinde bir hemşehrileri taliptir; ağabeyleri onu da evermeye hazırdır. Habibe ile kasabın çırağı Zeki ise birbirlerini sevmektedir. Sevdiğinin zorla bir başkasıyla evlendirileceğini duyan Zeki delirir, bir gece vakti evlerini basar; elinde bıçak, kızın ağabeylerine meydan okur. Araya Zeliha girer, oğlandan bıçağı alır ve der ki: “Sen iyi bir çocuksun Zeki.” Oğlan gözyaşları içinde, gayet samimice ve gayet insani bir merakla şu karşılığı verir: “İyiyim ya… Sen de iyisin Zeliha Abla. (Ağabeyleri tek tek işaret ederek) Bu da iyi; sen de iyisin; bu garip de iyi adam. Hepimiz iyiyiz. İyiyiz de ne diye böyle oluyor? Ne diye?..”
***
“Düğün” için, diğer tüm filmleri için ve diğer tüm her şey için Hülya Koçyiğit’e selam, selam, selam.